Teknolojinin hızla gelişmesi, dijitalleşme ve yapay zeka uygulamalarının yaygınlaşması Dünyada yönetişim modelleri konusunda yeni anlayış ve konseptleri ortaya çıkarmıştır. Bunlardan biri de yapay devletler kavramıdır. Bu yapıların izlerini son yıllarda daha derin bir şekilde hissetmekteyiz.
Yapay devletler ve yeni yönetişim modelleri, klasik ulus-devlet yapısının, dijitalleşme ve merkeziyetsizlik dalgasıyla dönüşümünü ifade etmektedir. Bu kavramlar, özellikle genç kuşaklar ve teknolojiye yatkın toplumlar arasında daha fazla ilgi görmektedir. Bu başlık altında öne çıkan ana noktaları ele alırsak:
Akıllı belediyecilik, dijital hızdan önce kamusal güven üretme meselesidir. Açık veri, şeffaflık ve katılımcı bütçe mekanizmaları; Ankara’nın 2030’a giderken yalnızca daha verimli değil, daha meşru ve daha kapsayıcı bir başkent olmasının anahtarıdır.
Soru 1: Cumhuriyet’in ilanına giden süreci değerlendirebilir misiniz?Öncelikle kavramlar hakkında bilgilendirme yapmak ondan sonra da Cumhuriyet’e gidişi hazırlayan unsurlar ve İstiklal Harbimizin Büyük Zaferi ve bilhassa Afyonkarahisar’dan verilen emirlere işaret etmek isterim. Şöyle ki;
Yıllardır konferanslarımda, derslerimde ve kamuya açık konuşmalarımda paylaştığım bazı çarpıcı verileri bugün sizlerle de paylaşmak istiyorum. ORNL (Oak Ridge National Laboratory) araştırmacılarından Dr. Alex Gabbard’ın uzun yıllara yayılan ölçümlerle ortaya koyduğu gerçekler, enerji tartışmalarına bambaşka bir perspektif getiriyor. Biz de bu çalışmadan ilham alarak Afşin–Elbistan Kömür Santrali özelinde kapsamlı bir araştırma yürütmüş, benzer sonuçlara ulaşmıştık. Enerji politikaları, çevre sağlığı ve nükleer algısı üzerine düşündüren bu bilimsel bulguları, bugün kaleme aldığı makaleyi ilgiyle okumanızı özellikle öneririm.
“21. Yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştiremeyenler ve yeniden öğrenemeyenlerdir.” Alvin Toffler
Yetişkin; zihinsel ve bedensel gelişimini tamamlamış, psikolojik olgunluğa erişmiş, ekonomik bağımsızlığını kazanmış, kendi yaşantılarını yöneten ve toplumda bir sorumluluk üstlenmiş kişidir (Bülbül, 1991). Toplumsal açıdan bakıldığında yetişkin; işi ve mesleği olan eş, anne, baba gibi roller alabilecek, psikolojik olarak kendi yaşamını yönetme sorumluluğunu üstüne almış ve kendi kararlarını almaya kendini hazır hisseden kimsedir (Uysal, 2005).
İnsanlık tarihinin siyasal serüveni, özünde hiç değişmeyen temel bir sorunun etrafında döner: Güç kimin elinde? Bu kadim soru, ilk kabilelerin ateş başındaki sorgulamalarından büyük imparatorlukların yükselişine ve modern ulus devletlerin kuruluşuna kadar her zaman merak konusu olmuştur. Ancak bugün, bu soru çok daha karmaşık ve küresel bir perdede karşımıza çıkıyor: Dünya siyasal sistemi nereye gidiyor?
Yapay Zekâ Hukuku: Teknolojiyi Değil, Toplumu Düzenlemek
Yapay zekâ, artık geleceğin meselesi değildir. O gelecek çoktan geldi ve sessizce hayatımızın merkezine yerleşti. Kimi zaman bir sağlık kararında, kimi zaman bir sınav değerlendirmesinde, kimi zaman bir kredi başvurusunda… Farkında olalım ya da olmayalım, algoritmalar bizi tanımaya, sınıflandırmaya ve yönlendirmeye başladı. İşte tam bu noktada sorulması gereken soru şudur: Bu teknolojiyi kim denetliyor? Daha da önemlisi: Kimin adına?
Yapay zekâ hukuku, çoğu zaman zannedildiği gibi mühendislerin veya yazılımcıların teknik alanı değildir. Yapay zekâ hukuku, insan onurunun dijital çağda nasıl korunacağının hukuk diline tercümesidir. Bir başka ifadeyle bu alan, “nasıl bir teknoloji geliştirelim?” sorusundan önce, “nasıl bir toplum olmak istiyoruz?” sorusunu sorar.
Aşağıda hazırlanan Türkiye Yapay Zekâ Kanunu Taslağı, bu soruya verilmiş bilinçli bir cevaptır. Taslak; yasakçı bir refleksle değil, risk temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla kaleme alınmıştır. Avrupa Birliği Yapay Zekâ Hukuku’ndan ilham almakla birlikte, öncelikle Türkiye’nin anayasal düzeni, toplumsal hassasiyetleri ve dijital egemenlik ihtiyacı dikkate alınmıştır.
Özellikle “kabul edilemez riskli” yapay zekâ uygulamalarının açıkça yasaklanması, devletin teknolojik güç karşısında bireyi yalnız bırakmayacağını göstermektedir. Sosyal puanlama sistemleri, bilinçaltı manipülasyonlar ve yargı kararı olmaksızın kitlesel biyometrik gözetim; modern dünyada otoriterliğin dijital yüzüdür. Bu taslak, tam da bu nedenle bir özgürlükler metni niteliği taşımaktadır.
Kamu yönetiminde yapay zekâya getirilen “nihai karar insana aittir” ilkesi ise, hukuk devleti açısından hayati bir kırmızı çizgidir. Devlet, karar verme yetkisini algoritmalara devrettiği anda sorumluluktan da kaçmış olur. Bu taslak, idarenin arkasına saklanabileceği bir “gizlenme perdesi” bırakmamaktadır.
Sonuç olarak bu kanun taslağı, teknolojinin hızına yetişme çabası değildir. Aksine, teknolojinin hızını hukukun ahlaki ve anayasal pusulasıyla yönlendirme iradesidir. Yapay zekâ hukuku, geç kalınırsa otoriterleşir; zamanında yapılırsa özgürleştirir. Türkiye’nin önündeki tercih de tam olarak budur.
Değerli Okurlar;Bu köşe yazımda sizlere günlük yaşamda sıkça duyduğumuz iki kavramdan söz etmek istiyorum: sağlık hizmeti (healthcare) ve sosyal bakım (social care).Bu iki alan çoğu zaman aynı şeymiş gibi kullanılıyor; oysa hem amaçları hem de işleyişleri bakımından temelden farklıdır. Bu farkın anlaşılması, doğru hizmete ulaşmayı kolaylaştırdığı gibi toplumun sağlık okuryazarlığını da ciddi biçimde artırmaktadır.
Geçenlerde X’de önüme bir kaymakam hanımın fotoğrafı düştü… Daha doğrusu “……” ilçenin kaymakamı çok güzel “Barbie bebek” gibi yazan yorumları görünce dikkatimi çekti ve bol filtreli fotoğrafa bakmış bulundum… Olayı neresinden tutacağımı bilmediğim için ben keşfette twit kaydırmaya devam ettim. Sonraki gün yine kaymakam hanımın fotoları keşfette… Herkes onu konuşuyor; bir tanesi çok güzel diyor diğeri neresi güzel Japon anime karakteri gibi diyor, öteki oradan kıyafetini nerden aldığını soruyor…
Her fotoğraf, bakanın değil; gerçekten görenin hikâyesini anlatır.
Fotoğraf yalnızca bir kare değil, bir bakış biçimidir. Gerçek fotoğrafçılık, gözle değil; zihinle ve kalple görmeyi öğrenmekle başlar.
Türkiye'de sanat ve kültür denildiğinde, modernleşme çabalarının etkisiyle Batı menşeli sanat disiplinleri (resim, heykel, bale, opera, modern tiyatro vb.) sıklıkla ön plana çıkmaktadır. Oysa, Türk medeniyeti, Batı Asya'dan Anadolu'ya ve nihayetinde Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasına uzanan binlerce yıllık birikimin ürünü olan, kendine has estetik kuralları ve derin manevi anlamlar taşıyan geleneksel sanatlara sahiptir. Hat, tezhip, minyatür, çini, Türk müziği, gölge oyunu ve geleneksel mimari gibi sanatlar, bu zenginliğin temel taşlarıdır ve modern sanatların gölgesinden çıkarak hak ettikleri değeri görmeleri önem arz etmektedir [1]. Bu analiz, Türk sanatlarının estetik ve kültürel derinliğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Bir yemeğin gerçek değeri, kapıya asılan X renkte bir çıkartmayla mı ölçülür? O yemeğin damakta bıraktığı asırlık tortuyla mı? Multisensörik deneyimlerle mi?
“Bizim zamanımızda da olurdu” cümlesini çok sık duyuyorum. Oysa bugün biliyoruz ki akran zorbalığı, çocuklukta yaşanan sıradan bir çatışma değil; ruhsal gelişimi, benlik algısını ve hatta yetişkinlik döneminde ruh sağlığını etkileyebilen ciddi bir sorundur. Akran zorbalığı; bir çocuğun ya da ergenin, kendisini savunmakta zorlandığı bir durumda, bir veya birden fazla akranı tarafından sürekli ve kasıtlı olarak fiziksel, sözel, sosyal ya da dijital yollarla zarar görmesidir. Buradaki kilit kelimeler süreklilik ve güç dengesizliğidir. Bir kez yaşanan tartışma zorbalık değildir; ancak tekrar eden ve çocuğu çaresiz bırakan davranışlar zorbalık olarak değerlendirilir.
Değerli Gazete Ankara Okurları,
Geçtiğimiz yazılarda Türkiye'nin yaratıcı enerjisini doğru yönlendirdiğimizde, sanat ve teknolojinin kesişiminde büyük fırsatlar doğduğundan bahsetmiştim. Oyunlarımız dünya listelerine giriyor, tasarımlarımız uluslararası vitrinlerde yer buluyor. Ancak bu potansiyeli kalıcı ekonomik ve diplomatik güce dönüştürmek için hâlâ kurumsal bir özgüvene ve yapısal vizyona ihtiyacımız var.
Günümüz dünyasında insan, belki de tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok seçeneğe, imkâna ve özgürlüğe sahip. Ancak paradoks şu ki, bu bolluk içinde bir anlam boşluğu, bir huzursuzluk hâli giderek yaygınlaşıyor. Psikolojik rahatsızlıklar artıyor, mutsuzluk oranları yükseliyor. Acaba nerede yanlış yapıyoruz? Belki de sorun, hayatın amacını unutmamızda, kendimizi yaratılış gayemizden uzaklaştırmamızda yatıyor.
Avrupa Komisyonu’nun 2050 yılına kadar karbon salınımını sıfırlamaya yönelik kararı, sadece çevresel sürdürülebilirlik başlığı altında değerlendirilmeyecek kadar geniş bir kapsamlı bir değişikliğin başlama düdüğünü ifade etmektedir. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı (AYM), başta enerji olmak üzere bazı özellikli imalat sektörlerinde, tarım ve lojistik alanlarında yapısal değişiklikleri bünyesinde barındırmaktadır.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Filistin’de yaşanan insanlık dramının dünyadaki simge isimlerinden biri haline gelen Hind Rajab’ın ailesini Ankara'da ağırladı. Bakanlıkta gerçekleşen buluşmanın ardından Bakan Ersoy ve Rajab ailesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti.
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Ankara’nın Sincan ilçesinde yapımı tamamlanan Mareşal Çakmak Sağlıklı Hayat Merkezi ve 9 No’lu Aile Sağlığı Merkezi’nin açılış törenine katıldı. Törende yaptığı konuşmada Türkiye’nin tütün kullanımıyla mücadelesine dikkat çeken Memişoğlu, vatandaşlara "Gelin Türkiye’yi Avrupa’nın en çok sigara içen ülkesi olmaktan çıkaralım" çağrısında bulundu.
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, BTK Konferans Salonu'nda düzenlenen ‘Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. Yüzyılında Yazılımın Sanayileşmesi Zirvesi'nde önemli açıklamalarda bulundu. Ardıç, sanayi firmalarının artık geleneksel makine yatırımları kadar, yazılım ve veriye de stratejik önem vermesi gerektiğini vurguladı.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.
ASO Başkanı Ardıç: “Bilimi ve teknolojiyi yalnızca ithal eden değil, bizzat üreten bir ülke olmak zorundayız”