YAZARLAR

19 Kasım 2025 Çarşamba, 00:00

Bahçeli’nin İmralı Çıkışı: Devlet Aklı, Siyaset ve Stratejik Mesajın Anatomisi

MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin “Gerektiğinde İmralı’ya gider, Abdullah Öcalan’la görüşürüm” minvalindeki açıklaması, Türkiye siyasetinin nabzını yeniden hızlandırmış durumda. Bu cümlenin ağırlığı yalnızca aktörlerinden değil, Türkiye’nin son kırk yılda yaşadığı güvenlik sorunlarının oluşturduğu kolektif hafızadan da besleniyor. Zira MHP, terörle mücadele konusunda en keskin söylemi temsil eden siyasi çizginin adıdır. Bu nedenle açıklamayı yalnızca bir politik provokasyon ya da gündem hareketi olarak görmek, Türkiye siyasetinin çok katmanlı doğasını hafife almak olur.

Bu çıkış, hem stratejik hem siyasal bir mesaj niteliği taşımakta; hatta daha da ötesi, Türkiye’de devlet–siyaset ilişkilerindeki “gri alana” dair bir hatırlatma niteliği de barındırmaktadır.

Stratejik Mesajın Hedefi

Sayın Bahçeli’nin sözleri doğrudan Abdullah Öcalan’a yönelmiş gibi görünse de, asıl hedefin İmralı olmadığını anlamak zor değil. Bu tür bir çıkış, üç farklı adrese gönderilmiş bir stratejik mesaj olarak okunabilir:

Muhalefete:  Devletin beka meselesi söz konusu olduğunda atacağınız adımları sorgulama hakkını kendimde görürüm. Gerekirse en zor adımı bile ben atarım.

Kamuoyuna: Milliyetçi tabanda dahi, “Sorumluluk devlet içinse gerisi detaydır” anlayışını diri tutma amacı taşıyabilir.

Devlet kurumlarına: MHP’nin devletin kritik güvenlik politikalarındaki yerini hatırlatma ve “devlet aklıyla uyumlu” pozisyonunu tescilleme hamlesi niteliği taşıyabilir.

Bahçeli uzun yıllardır “devlet aklının kritik zamanlarda devreye giren siyasi tamamlayıcısı” rolünü üstlenmiştir. Dolayısıyla bu çıkış, bireysel bir siyasi manevradan çok, Türkiye’nin güvenlik paradigmasına dair bir pozisyon beyanıdır.

Paradigma Değişimi mi? Yoksa MHP’nin Süregelen Doktrininden Bir Sapma mı?

İlk bakışta MHP gibi bir parti liderinin böyle bir cümle kurması, “siyasal çizgide değişim” izlenimi yaratabilir. Ancak siyasi davranış, açıklamanın kelime düzeyine değil, bağlamsal yönüne bakmayı gerektirir. Bahçeli geçmişte de benzer şekilde: Çözüm Süreci’ne karşı dururken bile, Devlet müzakere yürütüyorsa biz devleti yalnız bırakmayıztavrını takınmıştır.

Bu nedenle bugünkü çıkış, MHP’nin milliyetçi paradigmadan kopuşu değil, tam tersine “devlet merkezli milliyetçilik” anlayışının güncel bir yorumu olarak görülebilir.

Milliyetçi doktrin, teorik olarak değişmez görünen bir çerçeve sunsa da pratikte “devletin ihtiyaçları” tarafından şekillendirilen esnekliğe sahiptir. Bahçeli’nin açıklaması da bu doktrinin esneyen değil, işlevsel hâle gelen yanlarını göstermektedir.

Politik Psikolojinin Penceresinden Bakıldığında

Türkiye’de siyasi liderler yalnızca oy oranlarıyla değil, “kriz zamanlarındaki pozisyon alışlarıyla” da ölçülür. Bahçeli’nin açıklaması, MHP’nin seçim anketlerindeki konumundan bağımsız olarak, devlet-siyaset merkezinde hâlâ kritik bir oyuncu olduğunu hatırlatmaktadır.

Bu hatırlatma, hem hükümete hem muhalefete yöneliktir. Şöyleki;

  • Hükümete: MHP’nin iktidar ortağı olarak devlet politikalarının orta yerinde durduğu.
  • Muhalefete: Özellikle DEM Parti ile ilişkileri nedeniyle siyasal zeminde sorgulanabilir alanlar açılabileceği.

Dolayısıyla çıkış, sadece bir cümleden ibaret değildir; siyasetin psikolojik üstünlük kurma alanına yapılmış kontrollü bir müdahaledir.

Türkiye İçin Sonuçları Ne Olabilir?

Bahçeli’nin sözleri kısa vadede gündemi hareketlendirecek olsa da, uzun vadede üç olası etki alanı yaratır:

  • Devletin terörle mücadele yaklaşımının geniş araç setine sahip olduğu hatırlatılır. Bu araçlar yalnızca askeri değil, diplomatik ve iletişimsel boyutları da içerir.
  • Siyasi alan yeniden konumlanır. Muhalefet ve iktidarın terörle mücadele konusundaki söylemleri sıkı bir yeniden ayarlama sürecine girer.
  • Toplumda “devlet aklı” kavramı yeniden tartışılmaya başlanır. Bu kavram çoğu zaman görünmezdir; Sayın Bahçeli’nin sözleri bu görünmezliği geçici olarak görünür kılar.

Sonuç Olarak

Sayın Bahçeli’nin açıklaması, Türkiye’nin güvenlik siyasetinde uzun süredir devam eden katı dengeyi yeniden tanımlayabilecek mahiyettedir. Bu tür bir çıkış, yalnızca güncel politik tartışmaların sınırlarında okunamaz; aksine devletin terörle mücadele yaklaşımında, kurumlar arası koordinasyonunda ve toplumsal psikolojinin yönlendirilmesinde yeni bir parametrenin devreye girdiğinin işaretidir. Türkiye’de siyaset çoğu zaman karar süreçlerinden çok, bu karar süreçlerine zemin oluşturan “söylemsel kırılmalarla” ilerler. Bahçeli’nin çıkışı tam da bu kırılma anlarından birine işaret etmektedir. Eğer bu ifade, devlet mekanizmasının planladığı daha geniş kapsamlı bir stratejinin parçasıysa-ki sözün ağırlığı bunu düşündürmektedir-önümüzdeki dönemde terör meselesinin yalnız güvenlik eksenli değil, aynı zamanda toplumsal bütünleşme ve siyasal normalleşme boyutlarını içeren yeni bir çözüm mimarisine doğru evirildiğini görebiliriz. Bu nedenle söz konusu açıklamayı, politik bir refleks ya da ani bir çıkış değil, Türkiye’nin güvenlik aklının uzun vadeli yönelimleri açısından stratejik bir eşik olarak değerlendirmek gerekir. Böyle bir sürecin başarıya ulaşması hâlinde ise Türkiye, terörle mücadelenin klasik araçlarını aşan, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir güvenlik paradigmasına geçiş yapma imkânı elde edebilir; bu da kuşkusuz ülkenin siyasal istikrarı ve toplumsal barışı açısından tarihsel bir dönüm noktası olacaktır.

Saygılarımla,
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)