(Politika Döngüsü, Stratejik Öneriler ve Yeni Bir Yükseköğretim Mimarisine Doğru) Türkiye’de yükseköğretim ve istihdam arasındaki ilişki, uzun yıllardır hem akademik hem de politik tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Serimizin ilk iki bölümünde, alan esaslı ayrışmalar, mezunların iş bulma sürelerinin uzaması, kazanç farklılıkları ve alan uyumsuzlukları gibi kritik göstergeleri ele almıştık. Bu üçüncü ve son bölümde ise, söz konusu sorunların çözümüne yönelik stratejik politika önerilerini konu başlıkları halinde, sistematik bir çerçevede değerlendirecek, yeni bir yükseköğretim mimarisi vizyonunu tartışacağız.
Türkiye’nin yükseköğretim sistemi niceliksel olarak büyürken, mezunların işgücü piyasasındaki konumu ciddi yapısal sorunları gözler önüne sermektedir. Lisans mezunlarının yalnızca %56,1’i kendi alanında çalışmakta, sosyal bilimler mezunlarında ise bu oran %20’ye kadar düşmektedir. Bu tablo, hem bireysel kariyer perspektifi hem de ulusal verimlilik açısından ciddi kaygılar yaratmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK’in) 23 Temmuz 2025’te yayımladığı 2024 Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, Türkiye’de üniversite mezunlarının işgücü piyasasındaki konumlarının alanlara göre belirgin biçimde ayrıştığını göstermektedir. Sağlık, mühendislik ve bilişim gibi teknik programlar yüksek istihdam ve hızlı iş bulma avantajı sunarken; sosyal bilimler, gazetecilik ve enformasyon gibi alanlarda düşük istihdam, uzun iş arama süreleri ve zayıf alan uyumu dikkat çekmektedir.
Değerli Gazete Ankara Okurlarımız, bugün “Üretken yapay zekâ ile insan ruhu oluşturulabilir mi?” sorusunu teolojik açıdan, hem İslâmî gelenek hem de Yahudi, Hristiyan ve genel teistik perspektifler üzerinden derinlemesine ele alacağız. Anlayacağınız, biraz derin sularda dolaşacağız!...
Bazı sözler vardır; kütüphaneler dolusu kitabın anlatamadığını birkaç kelimeyle özetler. Hayatın tüm iniş çıkışlarını, insanın içindeki kırılganlıkları ve zamanın insana yaptığı ince sürprizleri… Bazen tüm bunlar, bir halk deyişinin sadeliğinde gizlidir.
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin “Gerektiğinde İmralı’ya gider, Abdullah Öcalan’la görüşürüm” minvalindeki açıklaması, Türkiye siyasetinin nabzını yeniden hızlandırmış durumda. Bu cümlenin ağırlığı yalnızca aktörlerinden değil, Türkiye’nin son kırk yılda yaşadığı güvenlik sorunlarının oluşturduğu kolektif hafızadan da besleniyor. Zira MHP, terörle mücadele konusunda en keskin söylemi temsil eden siyasi çizginin adıdır. Bu nedenle açıklamayı yalnızca bir politik provokasyon ya da gündem hareketi olarak görmek, Türkiye siyasetinin çok katmanlı doğasını hafife almak olur.
Müzik, insan ruhunun sığınağıdır. Toplumların acısını, sevincini, direncini, hatta varoluş sancılarını taşıyan görünmez bir bellektir. Ancak ne acıdır ki bu belleği inşa eden müzisyenler, Türkiye’de toplumsal hayatın en kırılgan, en korunmasız meslek gruplarından biri haline gelmiştir. Sesleri kalabalık meydanlara ulaştığında alkışlanan bu insanlar, sahne ışıkları söndüğünde çoğu zaman derin bir yalnızlığın, ekonomik güvencesizliğin ve kültürel değersizleştirmenin içine düşmektedir.
Bir ülkede kurtların kuzulara saldırması insanın yüreğini yakan bir manzaradır, evet; fakat doğanın kadim düzeninde bir karşılığı vardır. Kurt saldırır, kuzu kaçar; biri hayatta kalmak için pençesini ve dişlerini kullanır. Kuzu ise varlığını korumak için çobanına, sürüsüne sığınır. Bu döngü, tabiatın binlerce yıllık terazisinde bir denge oluşturur. Kaybı vardır, acısı vardır, fakat içten içe “böyle gelmiştir dünyanın düzeni” der, yüreğimiz buruk da olsa kabul ederiz.
Türkiye, genç nüfusu ve KOBİ ağırlıklı ekonomisi nedeniyle yapay zekâdan hem en hızlı etkilenecek hem de doğru yönetilirse en çok fayda sağlayacak ülkeler arasında. Peki, risk nerede, fırsat nerede? Gençlerimiz hangi mesleklere yönelmeli?
15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı, yalnızca bir siyasal oluşumun ortaya çıkışı değil; uluslararası hukukun temel normları, bölgesel güvenlik mimarisi ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki jeopolitik konumlanışı açısından çok katmanlı sonuçlar doğuran bir tarihsel dönüm noktasıdır. Bu ilan, Kıbrıs Türk halkının self-determinasyon hakkının bir tezahürü olarak, siyasi eşitlik ilkesinin kurumsal bir çerçeveye kavuşturulmasıyla gerçekleşmiştir.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.