21. yüzyıl, insanlık tarihinde yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda varoluşsal bir kırılma noktasına işaret etmektedir. Sanayi Devrimi'nin ardından şekillenen “modern insan” profili, bugün dijital çağın, yapay zekânın, genetik mühendisliğin ve nöroteknolojinin etkisiyle yeniden tanımlanmakta; hatta evrimsel bağlamda bambaşka bir yöne doğru evrilmektedir. Giderek daha fazla düşünür ve bilim insanı, “doğal insanın”, yani biyolojik evrim süreci içerisinde şekillenmiş geleneksel insan modelinin yerini, bilişsel ve fiziksel kapasitesi artırılmış, dijital eklemelerle zenginleştirilmiş ve belki de ölümsüzlük kavramına yaklaşmış yeni bir varlığa bırakacağını savunmaktadır. Bu yeni dönüşüm paradigmasının merkezinde iki temel kavram yer alır. Bunlar transhümanizm ve teknolojik tekilliktir (singularity). Bu deyimleri tanımlayıp yazımıza devam edelim.
Değerli Gazete Ankara okuyucuları, bu yazıyı toplumsal davranışlara dair eleştirel bir bakış açısıyla, sade bir anlatımla yazmaya çalıştım.
Yıllardır tükenmeyen ve içilen çayların buharıyla yeniden alevlenen klasik bir tartışmadır bu: “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?”
Kahvehanelerde oyun masaları kurulmadan, çaylar masalara gelmeden açılır bu bahis. Biri çıkar, “Ben tam 40 ülke gezdim kardeşim, hayatı yerinde gördüm,” der. Diğeri atılır: “Ben binlerce kitap okudum, filozofların aklını çeldim, onları fikirlerimle cebelleştirdim.” der.
Tarih, öyle anlar saklar ki hafızasında; bu anlar yalnızca bir devletin değil, bir milletin kaderini ebediyen değiştirir. 29 Mayıs 1453, işte tam da böyle bir dönüm noktasıdır. Bir çağ kapanmış, yeni bir çağ açılmış; yalnızca surlar değil, kalpler de fethedilmiştir. İstanbul’un fethi, yalnızca bir askerî başarı değil; inançla, bilgiyle, stratejiyle ve kararlılıkla yazılmış bir medeniyet manifestosudur.
Günümüz dünyası, bilginin hızla üretildiği ve dönüştüğü bir çağın içindedir. Artık klasik diploma sistemleri, iş gücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılamada yeterli esnekliği gösterememekte; bireyler, değişen mesleki becerilere daha hızlı ve etkili bir biçimde ulaşma ihtiyacı duymaktadır. Bu bağlamda, mikro sertifikasyon sistemleri - ya da kısa adıyla “mikro sertifikalar”- eğitim dünyasında yeni bir değerler dizisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu yazı, üniversite mezunu gençlerin içinde bulunduğu umutsuzluk hâlini anlamak ve anlamlandırmak için bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Zira her toplumsal dönüşüm, öncelikle gençliğin taptaze zihninde başlar.
21. yüzyılın baş döndürücü ve kaçınılmaz dijital dönüşümüne tanıklık ettiğimiz bu çağda, klasik eğitim anlayışlarının ötesine geçmek artık bir tercih değil, bir zorunluluk hâline gelmiştir. Özellikle yabancı dil öğrenimi gibi bireyselleştirilmiş, tekrar ve pekiştirme temelli süreçlerde, üretken yapay zekâ (Generative AI) teknolojilerinin sunduğu yenilikçi imkânlar, eğitimin geleceğine dair umut verici perspektifler sunmaktadır. Bu yazıda, üretken yapay zekânın İngilizce (ve diğer diller) öğrenimindeki potansiyel kullanım alanlarını akademik bir çerçevede ele alacağız.
İnsanlık tarihi boyunca doğanın simetrisi, evrendeki düzen ve estetik anlayışı belirli oranlarla tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu oranlardan biri, belki de en etkileyicisi, altın orandır. Matematiksel olarak yaklaşık 1.618'e tekabül eden bu oran, doğada, sanatta, mimaride ve hatta insan yüzünde kendine yer bulmuştur. Peki, bu kadim oran ile günümüzün en ileri teknolojilerinden biri olan üretken yapay zekâ (Generative AI) nasıl bir kesişim noktasında buluşabilir? Bu soruya cevabı, altın oranın ve üretken yapay zekânın tanımlarını vererek başlayalım.
Eğitim, sadece bilgi aktaran bir araç değil, bir toplumun vicdanını, estetik anlayışını, adalet duygusunu ve yarınlara dair umutlarını şekillendiren kutsal bir çabadır. İşte bu kutsal çabaların tam ortasına, belki de insanlık tarihindeki en büyük dönüşümlerden biri olan üretken yapay zekâ adım adım yerleşmektedir. Bu geçiş, karşımıza sadece teknik bir dönüşüm değil; aynı zamanda etik, pedagojik ve varoluşsal bir sınav olarak çıkmaktadır.
Değerli Gazete Ankara okurlarımız, bu yazıya gençlerimizin yaşadığı sorunları sadece istatistiklerle değil, insan hikâyeleri ve içsel çalkantılar üzerinden ele almayı teklif ederek başlıyorum. Ayrıca, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü değerli öğrencilerimizden birinin, “Hocam, bizim ciddi problemlerimiz var; geleceğimizle ilgili kaygılar taşıyoruz. Bu konulara değinen bir yazı kaleme almanızı isterim,” demesi üzerine bu yazıyı yazıyorum. Gençlerimiz “Yaz!” dedi, ben de yazıyorum. Konunun önemi sebebiyle yazı biraz uzun olacak ama lütfen okumaktan geri durmayınız.
“Günün manşetleri ve en çok okunan haberlerinden ilk siz haberdar olmak istiyorsanız e-posta adresinizi Gazete ANKARA e-bültenine kayıt edebilirsiniz!”
Nasuh Akar Mah. Türk Ocağı Cad. No:28/3, 06520 Çankaya/ ANKARA
+90 (312) 285 63 33
+90 (312) 285 63 33
www.gazeteankara.com.tr
bilgi@gazeteankara.com.tr
Haber Sisteminin Android/ iPhone/ iPad Uygulamaları mobil cihazlar üzerinden anlık olarak takip edilebilmesi amacıyla tasarlanmıştır.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz.