Ankara’nın Bir Kent Müzesi Neden Yok?
Afyonkarahisar
Aksaray
Antalya
Balıkesir
Bartın
Burdur
Bursa (Türkiye’de açılan ilk kent müzesi, 2004, ‘kent müzesi modeli’ öncüsü – tebrikler)
Diyarbakır
Edirne
Elâzığ
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Isparta
İstanbul (kurulum çalışmaları sürüyor – başarılar)
İzmir (İzmir Kent Arşivi ve Müzesi, İZKAM, Rahmetli Piriştina zamanındaydı, itfaiyenin eski binasında açılışını dün gibi hatırlıyorum – klasik müzeciliğin ötesine geçerek bir ‘kent arşivi’ olarak da işleve sahip)
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kocaeli (İzmit)
Konya (inşa aşamasında – işte bu!)
Kütahya
Manisa
Mersin
Samsun (kronolojik ve tematik bölümleriyle, Türkiye’de bulunan kent müzeleri içinde en kapsamlılarından biri – ne güzel)
Tekirdağ
Trabzon
Uşak
Van
Yalova
Zonguldak
Burası başkent!
Yukarıda, A’dan Z’ye sıralı kentlerin kent müzesi var.
Ankara, başkent.
Tarihi mi, kültürü mü eksik?
Sergilenecek eseri mi yok?
Adıyla bilinen, yabancı ülkelerde hayran kulüpleri kurulan kedisi, kaçırsak da keçisi veya dünyanın hayran olduğu ama pek sahip çıkmadığımız tavşanı gibi doğal sembolleri mi yok?
Yetişen yeşilliği, meyvesi, anıt ağacı mı yok?
Kuş cenneti, endemik çiçekleri mi yok?
Yüzden fazla deresini gömdüğümüz için mi sergilenecek su haritası yok?
İçinde sanattan ticarete, cıvıl cıvıl yaşam olan konaklı, dar sokaklı kalesi, burcu üzerinde saat kulesi mi yok?
İnsan eliyle yapılmış ve kent içinde kalmış, toplu taşıma bir yanda duruken eniçinden yollar da geçirdiğimiz cennet gibi ormanlı veya cumhuriyetin ilk üniversitesi ünvanlı üniversiteleri mi yok?
Bu başkentin müzelerde eserleri olan sanatçıları, heykeltıraşlarının anıtları, mimarlık üslubu örneği yapıları, mimarları, bilim insanları yok mu?
Yıktığımız ama ‘bir daha olmasın’ diye anmamız gerek yapıları yok mu?
Esnafı, tüccarı, zanaatkarı, ahisi, seğmeni veya bacı ereni mi yok?
Adına yakılmış türküleri, yazılmış şarkıları, şiirleri veya marşları, yok olan bağlarına yazılmış, üstüne çalınca kalkıp oynadığımız oyun havası mı yok?
Başka bir kente nasip olmayan ‘Kızılca günü’ mü eksik?
Pagan tapınağı üzerine sonraki, onun yerine kilisesi, yıkmaya kıymadan yanı başına caminin, hepsinin bir arada bugüne geldiği, tam bir ‘hoşgörü örneği’ antik çağdan gelen kutsal tepesi mi yok?
Yine tam da bu yerde, Roma’da bire bir kopyası yapılıp koskoca bir duvarda sergilenen, ayakta kalmış en büyük Latince yazıtı, eşi benzeri olmadan ikinci dille yazılmışı ve hatta dünyanın Ankara Anıtı olarak adlandırdığı yazıtı mı yok? Doğru, yok sayıyoruz – tek bir tabelada bile yazmıyor aslında…
Millî Mücadele şahidi mekânları, insanların hatıraları, Cumhuriyetin kurulduğundan bugünküne meclisleri veya ilk ve son bakanlık yapıları mı yok?
Dünyanın dört yanından ülkelerin büyükelçilik yapıları veya kültür merkezleri mi yok?
Müze yapılacak binası mı yok veya yapılması mümkün değil mi?
Atatürk’ün en uzun yaşadığı evi, en çok karargâhı ve evi burada değil mi?
Köşkleri vardır ama bir Ulu Önder’den diğeri en yakın arkadaşına ait, iki pembe köşk başka hangi kentte var?
Alanında (satranç) dünyanın en büyüğü veya Türkiye’nin farklı alanlarda (banka, etnografya veya posta gibi), ilk ve tek (pusat, pul veya kahve) müzelerinin burada olması önemsiz mi?
Atatürk’ün emaneti, ne yapsak da hâlâ kentin en büyük yeşil alanı olan Atatürk Orman Çiftliği mi yok?
Atatürk’ün burada kurduğu banka buradan taşınmış olsa da başka kurum ve kuruluşların genel müdürlükleri burada değil mi?
Atatürk’ün en çok yaşadığı ve sonsuza dek kalbinde yattığı kent burası.
En kısa sürede ‘var’ yanıtı alma dileklerimle yine sorayım!
Ankara’da neden bir kent müzesi yok?
Dr. Necati Yalçın – Köşe Yazarı
E-posta: nyalcin@gazeteankara.com.tr
www.gazeteankara.com.tr
YORUM YAP