Ahlakın Sessiz Çöküşü
“Bir toplumun en derin sessizliği, vicdanının sustuğu andır.”
Değerli okurlar, bugün sizlerle rakamların, istatistiklerin, raporların ötesinde bir meseleyi konuşmak istiyorum. Çünkü bu mesele, ekonomiden de, siyasetten de, teknolojiden de önce geliyor. Adına ne derseniz deyin, özünde bir ahlak buhranı, bir vicdan yorgunluğu yaşıyoruz.
Sokağa çıkın, bir çocuğa, bir emekliye, bir öğretmene sorun: “Bu ülkenin en büyük sorunu nedir?” Kimi “ekonomi” diyecek, kimi “adalet”, kimi “eğitim.” Hepsi haklıdır. Ama bu doğru cevapların arkasında, kimsenin tam olarak dile getiremediği derin bir sessizlik gizlidir: Ahlakın sessiz çöküşü!
Ekonomi, adalet, eğitim… Bunlar bir toplumun kasları, damarları, omurgasıdır. Ama ahlak; o görünmeyen, ölçülemeyen şey bir toplumun ruhudur. Ruh kaybolduğunda, bedenin sağlam kalmasının bir anlamı kalmaz.
Bugün herkes bir başkasını suçluyor. Devlet vatandaşı, vatandaş devleti… Öğrenci öğretmeni, öğretmen veliyi… Ama kimse aynaya bakıp da şunu sormuyor: “Ben kendi işimi hakkıyla yapıyor muyum?”
Bir doktor hastasına özen göstermediğinde, bir öğretmen sınıfına umutsuz girdiğinde, bir hâkim vicdanının sesini susturduğunda, bir esnaf terazisini yanlış tuttuğunda, bir mühendis projesine hile karıştırdığında… O anda sadece bir hata yapılmaz; bir toplumun vicdanı bir parça daha eksilir.
Ahlak, yalnızca “iyi insan olmak” değildir. Ahlak, kimse görmediğinde de doğruyu yapabilme cesaretidir. Bir memurun dosyayı dürüstçe hazırlaması, bir sürücünün kırmızı ışıkta durması, bir yöneticinin gücünü vicdanla sınırlaması… İşte bunların her biri, bu ülkenin geleceğine konulmuş küçük ama kutsal tuğlalardır.
Ne yazık ki bugün en sık duyduğumuz cümle şu oldu: “Herkes böyle yapıyor…” Ve işte tam o anda kaybediyoruz. Çünkü ahlak, çoğunluğa değil; vicdana uymaktır.
Bir toplumun çöküşü, büyük kötülüklerle değil; küçük yanlışlara sessiz kalmakla başlar.
Kanun dıştan zorlar, ahlak içten çağırır. Kanun korkutur; ahlak utandırır. Kanun olmazsa düzen bozulur; ahlak olmazsa, insan bozulur.
Bugün her yerde reformlardan, dönüşümlerden, vizyon projelerinden söz ediliyor. Oysa yeniden başlamamız gereken yer, büyük sözler değil; küçük doğrulardır.
Bir baba oğluna dürüstlüğü anlatsın, bir öğretmen öğrencisine örnek olsun, bir işçi emeğini helal kazansın, bir yönetici adaletten şaşmasın. Bir ülkede herkes işini “insan gibi” yaparsa, o ülkede ne ekonomide, ne adalette, ne de eğitimde sorun kalır. Çünkü en büyük kalkınma öncelikle teknolojiyle değil; vicdanla olur.
Son Söz
Bugün yapay zekâdan, dijital dönüşümden, büyük veriden bahsediyoruz. Ama unutmayalım! Vicdanı olmayan bir teknoloji, ahlakı olmayan bir ilerleme, insanın sol yanını eksiltir.
Bizim yeniden inşa etmemiz gereken şey, binalar, sistemler ya da kurumlar değil; vicdanın mimarisidir. Çünkü bir ülkenin gerçek zenginliği, tanklarında, paralarında, teknolojisinde değil; ahlaklı insanlarının çokluğundadır.
Unutmayalım! Bir toplumun çöküşü, depremlerin yıktığı binalarla değil; susan vicdanlarla başlar.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP