YAZARLAR

21 Ağustos 2025 Perşembe, 00:00

Yapay Zekâ Düzenlemelerinde Yeni Bir Ufuk: Avrupa’dan Türkiye’ye Etik ve Güvenlik Arayışı

Bir sabah uyandığınızı düşünün. Telefonunuza gelen bir video hızla yayılıyor. Görüntüde siz varsınız; yüzünüz, sesiniz, hatta mimikleriniz… Ama aslında o sözleri hiç söylemediniz. İşte yapay zekânın etik sınırları çizilmezse, toplumu bekleyen en büyük tehlike budur: gerçek ile sahtenin iç içe geçtiği, güvenin kaybolduğu bir dünya.

Avrupa Birliği’nin geçtiğimiz aylarda kabul ettiği AI Yasası (Artificial Intelligence Act) tam da bu kaygıya cevap veriyor. Bu yasa yalnızca teknik bir düzenleme değildir; insanın geleceğini, haysiyetini ve güven duygusunu korumaya dair bir manifestodur. Çünkü yapay zekâ meselesi yalnızca algoritmaların verimliliği değil, aynı zamanda insan onurunun korunmasıdır.

AB AI Yasası, dünyada yapay zekâya ilişkin ilk kapsamlı hukuki çerçeve olma özelliği taşıyor. Temeli, sistemleri risk seviyelerine göre sınıflandırmak üzerine kurulmuş durumdadır.

Risk Düzeyi

Açıklama

Örnekler

Kabul Edilemez

İnsan haklarını ihlal eden, kitlesel gözetim yaratan sistemler

Kamuya açık alanlarda sürekli yüz tanıma

Yüksek Risk

Hayati alanlarda kullanılan, insan hayatını ve haklarını doğrudan etkileyen sistemler

Sağlık tanı sistemleri, işe alım algoritmaları, eğitimde öğrenci değerlendirme

Sınırlı Risk

Şeffaflık gerektiren, ama temel haklara doğrudan tehdit oluşturmayan sistemler

Sohbet botları

Asgari Risk

Günlük yaşamda kullanılan basit uygulamalar

Oyunlarda yapay zekâ

Avrupa bu düzenlemeyle açık bir mesaj veriyor: Teknolojiye izin var, ama insanın onurunu asla incitme.

Türkiye, 2021 yılında yayımladığı Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi (2021-2025) ile bu alanda bir yol haritası oluşturmuştur. Bu stratejide dikkat çeken hedeflerden bazıları:

  • Yapay zekânın GSYH’ye katkısını %5’e çıkarmak
  • 50.000 nitelikli yapay zekâ uzmanı yetiştirmek
  • Kamu verilerinin güvenli şekilde kullanılmasını sağlamak
  • Etik ve şeffaflık ilkelerini geliştirmek

Ancak Avrupa ile kıyaslandığında önemli eksiklikler olduğu görülüyor: Şöyle ki;

  • Yasal Çerçeve Eksikliği: Türkiye’de henüz yapay zekâya özel bir kanun yoktur.
  • İçerik Doğrulama Mekanizmaları: Deepfake, sahte haber gibi tehditler için güçlü bir doğrulama altyapısı bulunmuyor.
  • Etik İlkeler: Strateji belgelerinde yer alsa da, bağlayıcı hukuki düzenlemelere dönüşmedi.

Bu tablo bize şunu gösteriyor: Türkiye, AB’nin deneyiminden yararlanarak, ama kendi toplumsal değerlerini de merkeze alarak ilerlemek zorundadır

Teknolojiye dair her düzenleme aslında bir felsefi tercihtir. Avrupa “insan hakları” üzerinden konuşuyor, Amerika “pazar rekabeti” üzerinden. Peki, ya biz?

Bizim kültürümüzün köklerinde “emanet” anlayışı vardır. Toplumun her şeyden önce korumak istediği şey, insanın onurudur. Eğer yapay zekâyı yalnızca ekonomik kazanç için kurgularsak, ruhsuz bir dijitalleşmenin içine hapsoluruz. Ama onu adalet, hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle beslersek, teknoloji bizi korkutan değil; güven veren bir yol arkadaşı olur.

Ülkemizde asırlardır yankılanan bir söz burada da geçerlidir: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

Bugün bu söz, sadece siyasetin değil, teknolojinin de pusulası olmalıdır.

Genç nüfusumuz, girişimci ruhumuz ve teknolojiye yatkın insan kaynağımız bize büyük bir avantaj sağlıyor. Eğer Türkiye, AB AI Yasası’na uyumlu ama kendi değerleriyle yoğrulmuş bir düzenleme inşa ederse, yalnızca takip eden değil; öncü ülkelerden biri olabilir.  Bu Ülkemiz için tarihi bir fırsattır.

  • Çünkü mesele sadece kanun yapmak değil, bir vizyon inşa etmektir.
  •  Etik ilkeleri bağlayıcı hâle getirmek
  • İçerik doğrulama mekanizmalarını güçlendirmek
  • Üniversiteler, medya ve teknoloji şirketlerini ortak bir masada buluşturmak
  • Gençleri sadece yazılım geliştiren değil, aynı zamanda sorumluluk bilinci taşıyan bireyler hâline getirmek

İşte bu vizyon, bizi gelecekte güçlü kılacaktır.

Sonuç

Yapay zekâ, kalbi olmayan bir dev gibidir. Ona kalbi biz vereceğiz: vicdanımızla, değerlerimizle, hukukumuzla… Eğer bunu başarabilirsek, teknoloji bir tehdit olmaktan çıkar, bir insanlık emaneti hâline gelir.

Türkiye için mesele sadece teknoloji üretmek değil, insanı koruyan bir gelecek inşa etmek meselesidir. İşte o zaman yapay zekâ, korkulacak bir güç değil; insanlığın ortak yolculuğunda bir umut ışığı olacaktır.

Sevgili Gazete Ankara okurlarımız,
Bugün yapay zekâya dair yazdıklarım belki size uzak bir teknoloji tartışması gibi görünebilir. Ama unutmayın, bu mesele aslında çocuklarımızın okulda nasıl değerlendirileceğiyle, hastanede doktorun yanında hangi sisteme güvenileceğiyle, yarın sabah telefonunuza düşecek haberin doğru olup olmayacağıyla doğrudan ilgilidir. Yani yapay zekâ sadece kod satırlarında değil, sizin hayatınızın tam ortasındadır. O yüzden bu yolculukta en büyük görev, bizlere düşüyor: etik ilkeleri talep etmek, doğruluğu sorgulamak ve insanın değerini her şeyin üstünde tutmak.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)