İklim Krizi ve Afetler Çağında Türkiye’nin Geleceği: Arazi Yönetimi Şarttır
Türkiye, ekonomik büyüme ve kalkınma yolunda ilerlemeye çalışırken, aynı zamanda kritik risklerle de karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle iklim değişikliği ve doğal afetler, bu yolculuğun önündeki en büyük tehditler arasındadır. Sürdürülebilir bir kalkınma modeli oluşturabilmek için Türkiye’nin, bu risklerle yüzleşmesi ve yapısal dönüşümler gerçekleştirmesi artık ertelenemez bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Türkiye’nin yaklaşık %70’i deprem riski taşıyan bölgelerde yaşamaktadır. 2023 yılında yaşanan depremler, sadece can kayıplarına değil, milyonlarca insanın yaşamını kökten değiştiren yıkımlara neden olmuştur. Ancak deprem riskiyle sınırlı kalmıyoruz. Sel, kuraklık, orman yangınları ve normal olmayan hava olayları her yıl daha yıkıcı hâle geliyor. Türkiye'nin bu doğal afetlerden kaynaklı yıllık ekonomik kaybı yaklaşık 1,6 milyar dolar seviyesindedir.
Üstelik bu kayıplar yalnızca ekonomik değil. Türkiye’de plansız kentleşme ve kontrolsüz arazi kullanımı, afetlerin etkilerini kat kat artırıyor. Artan nüfus, büyüyen şehirler ve altyapı yetersizlikleri; felaketleri yalnızca doğanın değil, insanın da tetiklediği bir çıkmaza dönüştürmektedir.
İklim değişikliği, sel, çölleşme ve toprak bozulması nedeniyle büyük miktarda araziyi tarıma ve yerleşime uygun olmaktan çıkarıyor. Diğer yandan, yenilenebilir enerji yatırımları, orman koruma projeleri ve şehirlerin genişleme ihtiyacı yeni arazi taleplerini sürekli artırıyor.
Bu dengesizlik, Türkiye'nin hem çevresel hem de ekonomik geleceğini tehdit etmektedir. Özellikle tarım arazilerinin kaybı, gıda güvenliği açısından ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Belki de Türkiye’nin en kritik sorunlarından biri, kayıtsız yapılaşma. Bugün ülkemizde özel yapıların yaklaşık %70’i kayıtsız durumda. Nerede hangi tür binaların bulunduğu, kimlerin yaşadığı ve bu yapıların hangi amaçla kullanıldığı büyük ölçüde bilinmemektedir. Öte yandan, yenilenebilir enerji yatırımları, orman koruma projeleri ve şehirlerin genişlemesi yeni arazi talebini artırıyor. Bu durum, afet risklerinin doğru yönetilmesini neredeyse imkânsız hâle getiriyor. Deprem sonrası müdahalelerde yaşanan aksaklıkların temel nedenlerinden biri de budur. Üstelik bu eksiklik, şehir planlamasını, vergi sistemini ve sosyal politikaları da doğrudan olumsuz etkiliyor.
Çözüm: Entegre Arazi Yönetimi ve Mekânsal Veriler
Türkiye’nin afetlere karşı dirençli hâle gelmesi ve iklim krizine uyum sağlaması için güçlü mekânsal veri altyapısı oluşturması şarttır. Özellikle:
- Binaların konumu, özellikleri ve risk durumlarının haritalanması,
- Tapu ve mülkiyet bilgilerinin dijitalleştirilmesi,
- Afet risk bölgelerinin hassas şekilde belirlenmesi,
- Tüm bu verilerin entegre edilerek kamu kurumları arasında paylaşılabilir hâle getirilmesi, hayati öneme sahiptir.
Bu altyapı sayesinde afet planlaması, iklim değişikliğine uyum politikaları, vergi düzenlemeleri ve kırsal kalkınma projeleri bilimsel temele oturtulabilir.
Tüm bu süreçlerin koordineli, sürdürülebilir ve bilimsel temelde yürütülmesi için Arazi Yönetim Enstitüsü kurulması kritik bir ihtiyaçtır ve Arazi Yönetim Enstitüsü, Türkiye için stratejik bir hamledir.
Bu enstitü sayesinde:
- Hem ülkemizden hem de yakın coğrafyamızdan gelecek meslek insanları yetiştirilecek ve böylece kapasite oluşturulacak,
- Afet riski taşıyan yapılar tespit edilecek,
- Kamu arazileri etkin yönetilecek,
- Yenilenebilir enerji ve ağaçlandırma projeleri desteklenecek,
- Şehirler yeşil ve dirençli şekilde büyüyecek,
- Doğal çevre; yapay çevre dengesi oluşturulabilecek,
- Ekonomi ile ekoloji (çevrebilim) arasındaki çatışma, ekonomi ile ekoloji arasında bir dengeye dönüşecek,
- Kent-Kır arakesiti bölgelerde her yerleşime göre uygun bir plan yapılacak kırsal kesimlerin gelişmesi sağlanacak,
- Tarımın arazi esaslı problemleri çözülecek,
- Arazi bozunumu ve çölleşme engellenecek,
- Vergi adaleti sağlanacak,
- Sigorta sistemleri geliştirilecek,
- Sürdürülebilir kalkınma için güçlü bir zemin hazırlanacaktır.
Ayrıca bunlara ilave olarak, Hükümetimizin 2024-2028 Kalkınma planlarında belirlenen hedefler gerçekleştirilebilir.
Sonuç
Bu adımlar, sadece teknik uzmanlık değil; toplumun tüm kesimlerinin güvenliği, yaşam kalitesi ve ekonomik refahı için hayati önem taşımaktadır.
Araziyi doğru tanımadan, yönetmeden ne afetleri önleyebiliriz ne de iklim krizine karşı ayakta kalabiliriz. Türkiye'nin 2024-2028 Ulusal Kalkınma Planı çerçevesinde belirlenen hedefler ve politikalara katkıda bu çerçevede çözümler üretilebilecektir.
İklim krizi, Türkiye için yalnızca bir tehdit değil; akıllıca yönetilirse, bölgesel liderliğe giden yolun taşlarını döşeyecek bir fırsattır. Arazi Yönetimi Enstitüsü’nün kurulması, bu yolda en kritik adımlardan biridir [1,2].
Unutmayalım: Toprak yalnızca geçmişimizin mirası değil; geleceğimizin teminatıdır.
Doç. Dr. Orhan Ercan |
Prof. Dr. Ayhan ERDEM |
Konuyla ilgili diğer yazılarımız:
[1] Türkiye’nin Sessiz Gücü: Arazi Yönetimiyle Geleceğe Yön Vermek, https://www.gazeteankara.com.tr/writers/ayhan-erdem/turkiyenin-sessiz-gucu-arazi-yonetimiyle-gelecege-yon-vermek-2737, 22.06.2025.
[2] Şehirleri Betonla Değil, Birlikte İnşa Edelim: Türkiye’nin Geleceği İçin Milli Bir Çağrı, https://www.gazeteankara.com.tr/writers/ayhan-erdem/sehirleri-betonla-degil-birlikte-insa-edelim-turkiyenin-gelecegi-icin-milli-bir-cagri-2715, 19.06.2025.
YORUM YAP