Ankara’da Musluktan Artık Su Değil, Zam Akıyor
Bir ülkenin uygarlık ölçütlerinden biri sudur. Suyu ne kadar adil ve planlı kullanabiliyorsanız, o kadar medeni bir toplumdan söz edebilirsiniz. Ne yazık ki bugün Ankara’da musluğu açtığınızda akan şeyin su değil, zam olduğunu görüyoruz. 2019 yılında metreküpü 5 TL olan suyun fiyatı, 2025 itibarıyla 156 TL’ye yükseltilmiş; bu sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda derin bir sosyal adalet ve yönetim sorunudur.
Su, Anayasamızda da belirtildiği üzere temel bir insan hakkıdır. İçilebilir, ulaşılabilir ve karşılanabilir olması gerekir. Ancak ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada su, lüks bir zorunlu tüketim maddesi haline dönüştürülmüştür. Başkent Ankara’da yaşayanlar artık “Su faturamı ödeyebilecek miyim?” kaygısını taşıyor. Bu durum, sadece bireysel değil, toplumsal vicdanı da derinden yaralıyor!
Ankara, her zaman Anadolu’nun bağrından çıkmış, adaletle, üretkenlikle ve çalışkanlıkla anılan bir şehir olmuştur. Ancak bugün burada musluklardan akan zamların şırıltısı yükseliyor. Oysa Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak “Biz canlı olan her şeyi sudan yarattık” (Enbiya, 30) buyuruyor; yani su, hayatın özü, yaratılışın kaynağıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise “İnsanların ortak olduğu üç şey vardır: Su, ot ve ateş” (Ebû Dâvûd, Buyû’, 60) diyerek suyun temel ihtiyaç ve toplumsal hak olduğunu vurgulamıştır. Su, ticaretin değil, en kutsalımız olan hayatın hakkıdır.
Bugün Ankara’da suya gelen zam, sadece faturaları değil, vicdanları da yakmaktadır. Müslüman bir toplum olarak, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” (Müslim) hadisini bilmek ve uygulamak zorundayız. Aynı apartmanda yaşayan biri suyu rahatça açamaz; çünkü diğerinin ay sonunu getirme kaygısı yüreğini sızlatır hale gelecektir. Bu mesele, sadece ekonomik değil; derin bir vicdan ve adalet sorunudur. Hz. Ömer (r.a.) halifeliği döneminde en küçük kayıplardan dahi sorumluluk üstlenmişken, bugün Ankara’da musluktan akan zamların hesabı kimden sorulacak? Bu zulmü kaldırabilecek bir irade var mıdır?
Elbette, inancımız şu dur ki; yerel yönetimler gelir-gider dengesini gözetmek zorundadır. Fakat adalet terazisi bozulursa, suyun tadı da kaçar, aile huzurumuz da... Hele ki bu şehir Cumhuriyet’in başkenti Ankara ise… Musluktan akan sadece su değil, aynı zamanda adalet, liyakat ve vicdan da olmalıdır. Fiyat belirlenirken sadece ekonomik göstergeler değil, halkın duası da dikkate alınmalıdır; çünkü dua ile beddua arasındaki ince çizgi, yöneticilerin en hassas alanıdır. Peygamberimiz “Zulümden sakının; çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklar olacaktır” (Müslim, Birr, 56) buyurmuştur.
Bugünkü zamlara yalnızca “enflasyon var” diyerek açıklama getirmek, köklü sorunları örtbas etmektir. Türkiye genelindeki yüksek enflasyon, enerji maliyetleri ve altyapı yatırımları önemli faktörlerdir; ancak bu fahiş artış, yönetsel tercihler ve kaynak yönetimindeki başarısızlıklarla doğrudan ilişkilidir. Ankara’nın su kaynakları sınırlı olabilir, ancak fiyat politikası bu gerçeği örtmemeli, aksine çözüm üretmelidir.
Peki, ne yapılmalı? Eleştirmek kolay; çözüm üretmek zor mu diyorsunuz… O zaman biz zor olanı yapalım. İşte;
Elzem olan çözüm önerilerimiz:
- Kademeli Tarifede Sosyal Adalet: 3 kişilik çekirdek bir ailenin temel ihtiyaç sınırı olan 12-20 metreküplük tüketim için düşük tarifeler uygulanmalı, lüks tüketim yapan ticari işletmeler ve yüksek tüketiciler için yüksek kademeler getirilmelidir. Emekli vatandaşla AVM sahiplerine aynı tarifenin uygulanması adaletle bağdaşmaz.
- Kayıp-Kaçak Suyun Önlenmesi: Ankara’da hâlâ %25’e varan kayıp-kaçak su oranı vardır. Önce bu kayıplar azaltılmalı, %10 seviyelerine çekildiğinde hem su arzı artacak hem maliyetler düşecektir.
- Yağmur ve Gri Su Sistemlerinin Zorunluluğu: Yeni yapılacak tüm binalarda yağmur suyu toplama ve gri su geri dönüşüm sistemleri zorunlu hale getirilmeli; böylece şebeke suyunun yükü hafifletilmelidir.
- Su Fonu Oluşturulması: Belediyeler yüksek tarifelerden elde ettikleri gelirin bir kısmını altyapı yatırımları ve su temini için oluşturulacak özel fona aktarmalıdır. Zamlar bugünün değil, geleceğin susuzluğuna karşı kullanılmalıdır.
- Şeffaflık ve Katılımcı Yönetim: ASKİ’nin fiyat artışları gerekçeleri ve mali tabloları bağımsız denetime açılmalı, su politikaları halk meclisleriyle birlikte belirlenmelidir.
- Tarımda Su Kullanımının Gözden Geçirilmesi: Ankara çevresinde hâlâ yaygın olan tarıma zarar veren vahşi sulama teknikleri terk edilmeli, damla ve yağmurlama sulama sistemlerine geçiş zorunlu olmalıdır. Tarımsal suyun maliyetinin kentliye yansıtılması adil değildir.
Unutmayalım ki su, altın ya da borsa malı değil, en temel insan haklarından biridir. Ankara gibi bir başkentte, vatandaşların musluktan akan suyun fiyatını kara kara düşünmesi, yapılacak zammın geri çekilip makul seviyeye indirilmemesi halinde, bu başkent belediyesinin hem siyasi hem de yönetsel başarısızlığı olacaktır. Aynı minvalde, suya fahiş zam yapmayı düşünen belediyeler için de bir başarısızlık göstergesi olacaktır.
Sayın yetkililer! Bugün zamlara alışabiliriz ama susuzluğa asla alışamayız. Belediyemiz, suyu metalaştıran değil, yaşamı yaşanır kılan bir anlayışla yönetilmelidir. Unutmayalım! “Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı asla unutmaz!”
Değerli okurlarımız, bu satırlarla beraber, yazılarımızın sonunda, her zaman kullandığım “Saygılarımla” ifadesini bugün esirgerken, bu seslenişin herhangi bir kişiyi veya kurumu tehdit etmek değil, bir uyarı ve çağrı olduğunu bilmenizi isterim. Sağlıcakla kalın.
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı |
YORUM YAP