Direksiyonda Kim Var? Elektrikli Otomobiller, Yapay Zekâ ve Türkiye’nin Gelecek Vizyonu
Otomotiv sektörü artık yalnızca güçlü motorlar, estetik tasarımlar ya da çelikten gövdelerle rekabet etmiyor. Bugünün asıl rekabet alanı yazılımlardır. Tesla’nın öncülüğünü yaptığı bu dönüşüm, otomobilleri birer “tekerlekli bilgisayar”a dönüştürmekle kalmıyor; sürekli güncellenen, öğrenen ve kullanıcıyla etkileşime giren “dijital varlıklar” haline getiriyor.
Yazılım güncellemeleri sayesinde performans artıyor, güvenlik yamaları ekleniyor, yeni fonksiyonlar devreye giriyor. Batarya ömrünü uzatmak için enerji yönetimi, ısı kontrolü ve şarj planlaması kritik hale geliyor. Navigasyon sistemleri artık sadece yol göstermiyor; hızlı şarj istasyonlarını işaret ediyor, gerçek zamanlı trafik verileriyle seyahati yeniden tanımlıyor. Otomatik park, Summon (çağırma) özelliği ve kablosuz mobil uygulama entegrasyonu ise sürücünün araçla kurduğu bağı kişiselleştiriyor.
Ancak bu ihtişamlı dönüşümün gölgesinde, temel sorular hâlâ masada: Tesla’nın FSD (Full Self-Driving-Tam Otonom Sürüşü) sistemi tam otonom değil. Olası kazalarda sorumluluk kime ait olacak? Direksiyonu tutmayan bir sürücü, gerçekten sürücü müdür? Hukukun, felsefenin ve teknolojinin kesiştiği bu noktada sorular çoğalıyor.
Bir kaza anında yazılım mı karar verici olacak, yoksa insan mı? Aşırı otomasyon sürücüyü rehavete sürüklerse, güvenlik nasıl sağlanacak? Tesla’nın topladığı milyonlarca kilometrelik veri, yapay zekâyı eğitiyor. Peki, bizler farkında olmadan kendi sürüş alışkanlıklarımızı geleceğin makinelerine mi öğretiyoruz? Belki de her sürüş, insanın kendisini bir makineye kaydettiği yeni bir “anı defteri”dir.
Tüm bunların ötesinde bir başka mesele daha var: Erişim adaleti. Bugün bu teknolojiler yüksek maliyetli. Oysa insanlığın ortak geleceği, yalnızca zenginlerin değil, herkesin yol aldığı bir otoban olmalıdır. Aksi halde teknoloji yeni bir eşitsizlik kapısı aralar.
Türkiye Boyutu: Bu noktada Türkiye’nin kendi hikâyesi önem kazanıyor. TOGG yalnızca bir otomobil projesi değildir; aslında Türkiye’nin dijital geleceğini inşa etme iddiasıdır. TOGG’un “akıllı cihaz” olarak tanımlanması, Tesla benzeri bir vizyonu işaret eder. Ancak bizim yolumuz farklı olmak zorunda: Biz, sadece bireysel sürüş deneyimlerini değil, toplumun tamamını gözetmekle yükümlüyüz.
Genç nüfusumuz, güçlü yazılım geliştirme kapasitemiz, 5G altyapısına geçişimiz ve yapay zekâ araştırmalarındaki atılımlarımız, Türkiye’yi sadece takip eden değil, yön veren bir aktör haline getirebilir. Ancak burada teknoloji kadar önemli olan bir unsur daha var: Etik pusula.
Veri güvenliği, mahremiyet, yapay zekânın karar mekanizmaları gibi alanlarda oluşturacağımız hukuki ve etik çerçeve, sadece otomotiv sektörünü değil; sağlık, eğitim, savunma ve ekonominin tamamını etkileyecek boyutta. Bu yüzden Türkiye’nin teknolojik hamlesi, mutlaka insan merkezli olmak zorundadır.
İnsan Merkezli Teknoloji ve Gelecek :Tesla örneği, bize basit ama derin bir soru sorduruyor: “İnsan hâlâ direksiyonda mı?”
Türkiye için bu soruya verilecek cevap, bizim teknolojiyi hangi değerlerle harmanladığımıza bağlıdır. Eğer biz, yapay zekâyı insanın yanında bir yardımcı olarak konumlandırır, sorumluluk ve özgürlük dengesini koruyabilirsek; yalnızca akıllı otomobiller üretmekle kalmayız, aynı zamanda adaletli, güvenli ve insan odaklı bir geleceğin öncüsü oluruz.
Sonuç Olarak
Tesla’nın hikâyesi, yalnızca bir markanın serüveni değil; insanın teknolojiyle sınavının da hikâyesidir. Bize hız, konfor ve güvenlik vaat ediyor ama aynı zamanda özgür irademizi sorgulatıyor. Türkiye’nin yolculuğu ise sadece teknolojiyle değil, değerleriyle de şekillenecek.
Kim bilir belki de tüm bu gürültüye rağmen en kritik soru hâlâ kulağımıza sessizce fısıldanıyor: “Evet, insan hâlâ direksiyonda mı?”
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP