YAZARLAR

30 Mayıs 2025 Cuma, 00:00

Çok Gezen mi Bilir, Çok Okuyan mı? Cevap: En Çok Cahil Bilir!

Yıllardır tükenmeyen ve içilen çayların buharıyla yeniden alevlenen klasik bir tartışmadır bu: “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
Kahvehanelerde oyun masaları kurulmadan, çaylar masalara gelmeden açılır bu bahis. Biri çıkar, “Ben tam 40 ülke gezdim kardeşim, hayatı yerinde gördüm,” der. Diğeri atılır: “Ben binlerce kitap okudum, filozofların aklını çeldim, onları fikirlerimle cebelleştirdim.” der.

Ortam birden akademik kongre havasına bürünür. Ama ne yazık ki bu açık oturumdan asla bir sonuç çıkmaz. Tartışma biter, çay biter, konu kapanır… Ama soru kalır: Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?

Peki, cevabı ne bu sorunun?
Müsaadenizle açıklayayım: Ne gezen bilir, ne okuyan...
En çok cahil bilir!

Evet, yanlış okumadınız. En çok bilen, artık en az bilendir!
Çünkü cahilin öyle bir özgüveni vardır ki, bilimle sarsılmaz, mantıkla izah edilmez, veriyle ikna edilmez.

Halbuki bilen insan sorgular, tereddüt eder, şüphe eder, "Acaba?" der. Cahil öyle mi? O, kesin bir dille “Elbette öyle!” der, hem de her konuda.

Yıldızların hareketinden borsa tahminine, nükleer fizikten dış politikaya kadar uzanan geniş bir uzmanlık sahasına sahiptir!
Öyle ki, fırsat verilse Venüs’e koloni kuracak, sonra Mars’ta belediye seçimlerine aday olacak! Söylediklerinden o kadar emindir ki, arkasına takılıp gidesi gelir insanın…

Cahil sormaz. Merak etmez. Araştırmaz. Ama en yüksek sesle o konuşur.
Üstelik sosyal medyada "uzman", "eğitimci", "bilgi sever" gibi etiketlerle arz-ı endam eder.
Her konuda “fikir sahibidir”; ama hiçbir konuda bilgi sahibi değildir.
Cümleleri kaynaklı değil, sloganlıdır. Eğitim almamıştır ama bırakın üniversiteyi, evrensel bilgi fakültesine dekan atayacak kadar da kendinden emindir!

Peki, çok gezen ne yapar?
Gözlemler yapar, farklı kültürleri tanır, duygudaşlık geliştirir.
Fakat tek başına gezmekle bilge olunmaz.
Çantana dünya haritasını sığdırmak başka, zihnine dünyayı yerleştirmek başkadır.

Peki ya çok okuyan?
O düşünür, bağlantılar kurar, tarih ile bugünü anlamlandırmaya çalışır.
Ama sadece kitapları heybeye koymakla, onları yutmakla da iş bitmez.
Bilgi, sindirilmeden düşünceye, sonra da eyleme dönüşmeden de bir işe yaramaz.

Gelelim asıl meseleye…
Cahilin böyle dertleri yoktur. Çünkü onun en büyük akademik unvanı: “Kendini bilmezliktir.
Zihninde bir okul diye bir mekân, okumak diye bir eylem yoktur,  belki ama fikirlerinde kapı gibi bir diploma vardır: Sahte özgüvenle mühürlenmiş!

Bu yüzden mesele sadece gezmek ya da okumak değil.
Mesele: Merak etmek. Eleştirel düşünmek. Şüphe duymak. “Acaba?” diyebilmektir.
Eğer bunlar yoksa ister dünyayı yetmiş kez tavaf et, ister yüz kütüphaneyi yut, fark etmez, cehalet karşısında hepsi boşa gider.

Ama cahil öyle mi?
O hem her şeyi bilir, hem de senin bilmediğini sana ispatlamaya kalkar!
Öyle bir özgüvenle yapar ki bunu, yanında oturan bilim insanı kendinden şüpheye düşer, “Acaba ben mi yanlış biliyorum?” diye sessizce Google’a yönelir!

Dipnotlar:

  • Bildiğini zannetmek cehaletin en büyüğüdür.  (Mevlânâ Celaleddin Rûmî)
  • Cahil adam, hem nereye gittiğini bilmez, hem de en önde yürür.” (Anonim)

Not:

Bu yazı, mizahi ve eleştirel bir dille yazılmıştır. Bireyleri değil, bir zihniyeti hedef alır. İsteyen alınsın, düşünen de düşünsün.

Bu yazıyı okuyup da hâlâ “Ama ben her şeyi biliyorum” diyorsanız… Tebrikler! En çok siz biliyorsunuz.

Yazar; bilginin gücüne, cahilin cesaretine hayret eden, şapka çıkaran ve düşünmenin ahlâkına inanan bir fikir işçisidir.

Prof. Dr. O. Ayhan ERDEM
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara DHP Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi, Ankara’nın sesi”

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)