YAZARLAR

27 Ağustos 2025 Çarşamba, 00:00

Affetmek, geçmişte yapılan hataları yok etmez! Ancak şuur altında biriken yanlışların benliğinize zarar vermesini önler.

 

Hayat, insana hatalarıyla birlikte verilen bir imtihandır. Bazen düşünmeden söylediğimiz bir sözle sevdiklerimizi kırar, bazen yanlış bir kararımızla hem kendimize hem de başkalarına yük oluruz. Zaman geçer, olaylar unutulur gibi olur ama kalbimizin derinliklerinde o izler yaşamaya devam eder. İşte affetmek, o izleri silmeden, onları birer öğretmene dönüştürerek geleceğe daha özgür adımlarla yürümektir. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Öfkeyle kalkan, zararla oturur. Affetmek, öfke ateşini suya dönüştürür.

Toplumda sık sık karıştırılan bir mesele vardır: Affetmenin, yapılan yanlışı küçümsemek ya da yok saymak olduğu sanılır. Oysa affetmek, geçmişteki eylemin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Onun asıl gücü, bireyin iç dünyasında ortaya çıkar. Affeden kişi, kırgınlıkların ve öfkelerin zehirli yükünden kurtulur. Psikoloji bilimi de bunu doğruluyor: Affetmeyi öğrenen bireylerin stres düzeyi azalıyor, bağışıklık sistemi güçleniyor ve yaşam doyumu artıyor. Yani affetmek sadece ahlaki bir erdem değil, aynı zamanda insan sağlığı için de bir reçetedir.

Bir gün bir bilgeye sorarlar: “Hayat boyu taşıdığın en ağır yük neydi?” Bilge gözlerini yere indirir ve der ki: “Başkalarının bana yaptıkları değil, kendi kendime ettiklerimdi.” Çünkü insan, başkalarını affetmekten önce kendi hatalarıyla yüzleşmekte zorlanır. Gece yatağa uzandığınızda zihninize gelen “Keşke öyle yapmasaydım” cümleleri vardır. İşte o sözler, insanın ruhunu ağır zincirlerle bağlar.

Üniversite yıllarımda yaşadığım bir olay hâlâ aklımdadır. Bir sınavdan düşük not aldığımda, kendime öyle kızmıştım ki günlerce çalışacak gücü bulamamıştım. Sonradan fark ettim ki, mesele not değildi. Mesele, kendi kusurlarımı affedemediğim için geleceğe adım atmakta zorlanmamdı. İşte affetmek, o görünmez zincirleri kırmaktır. Yunus Emre’nin şu sözü, bu hakikati özetler: “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.” Gönül yapmanın yolu da, önce kendi gönlümüzü onarmaktan geçiyor.

Kendini affeden birey, çevresine de hoşgörüyle yaklaşır. Bir annenin çocuğuna, bir öğretmenin öğrencisine, bir dostun dostuna göstereceği şefkat; aslında iç barışın dışa yansımasıdır. Bu içsel huzur bireyden topluma yayıldığında, barış ve dayanışmanın tohumları filizlenir. Bugün dünyamızın ihtiyacı olan da budur. Kutuplaşmaların, kırgınlıkların, toplumsal yaraların en güçlü merhemi, affetmeyi bilen kalplerin çoğalmasıdır. Çünkü affetmeyen bir toplum, sürekli geçmişin zincirlerine bağlı kalır; oysa affeden bir toplum, geleceğini özgürce inşa eder.

Unutmayalım: Affetmek unutmak değildir; yapılanı yok saymak hiç değildir. Affetmek, insanın kendi benliğine açtığı bir kapıdır. O kapının ardında özgürlük, umut ve yeniden doğuş vardır. Ve bu yolculuğun en doğru başlangıcı, hiç kuşkusuz, önce kendimizi affetmekten geçer. Çünkü kendini affeden insan, sadece kendi yarınlarını değil, toplumun yarınlarını da özgürleştirir.

Affetmek, geçmişte yapılan hataları yok etmez! Ancak şuur altında biriken yanlışların benliğinize zarar vermesini önleyerek, geleceğinizi doğru yönlendirmenizi sağlar.

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)