YAZARLAR

26 Ağustos 2025 Salı, 21:55

103’üncü Yıldönümünde “Büyük Taarruz Zaferi”

Büyük Zafer ve Türk Tarihindeki Önemi

“Efendiler, Batı cephesinde Yunanlılar karşısında bulunan ordumuzun, 26 Ağustos 1922’de hücuma geçerek kazandığı seri zaferler hepinizin bildiği gibi, kısa bir sürede Batı Anadolu’yu Yunanlılardan temizlemiştir. Aynı darbenin etkisi ile düşmanlarımız, Doğu Trakya’yı da boşaltarak hükümetimize teslim etmeye zorlanmışlardır. Dünya kubbesi altında yapılan savaşlar arasında, bütün nitelikleri ile en önemli bir yer taşıyan bu büyük savaşın öneminin değerlendirilmesini tarihe bırakıyorum. Zaferin, her türlü övülmenin üstünde bulunan kahraman sahipleri konusunda da fazla söz söylemeyi gereksiz sayıyorum.” 1 Mart 1923

(Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM’yi Açış Konuşması)

26 Ağustos 1071’de Anadolu’nun fetih kapılarının açıldığı Malazgirt Zaferi’nin 954’ncü yıldönümü, 17 Eylül 1176’da Anadolu’nun Türklerin kalıcı vatanı olduğunun kabul edildiği ve adeta tapusunun alındığı Miryokefalon Zaferi’nin 849’ncu yıldönümü, 26-30 Ağustos 2022’de Türkiye’nin istila ve işgalden kurtuluşunun perçinlendiği Büyük Taarruz Zaferi’nin 103’üncü yıldönümünde Sultan Alparslan, Sultan II. Kılıç Arslan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk şahsında bütün şehit ve gazilerimizi rahmetle minnetle ve vefa hisleriyle anıyorum. Tarih biliminde olayların büyüklükleri sonuçlarının büyüklükleri ile orantılıdır. Bilhassa 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ve 26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz zaferlerinin Milletimizin ve medeniyetlerin tarihinde dünyaya yön veren sonuçları anlatmakla bitmeyecek boyuttadır. Gazi Paşa “…bütün nitelikleri ile en önemli bir yer taşıyan bu büyük savaşın öneminin değerlendirilmesini tarihe bırakıyorum…” ifadesiyle bilhassa Büyük Zafer’in zamanla daha iyi anlaşılacağını ileri görüşlü bir şekilde ortaya koymuştur.

Türkiye’nin istiklali, istikbali ve tam bağımsız bir ülke olarak yola devamı yolunda 30 Ağustos Zaferi’nin emperyalistlerin Anadolu’daki Milli Bütünlüğü parçalamak amacındaki projeleri tamamıyla tersyüz eden bir ehemmiyette olduğu açıktır. Esasen Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Sakarya Zaferi’nden hemen sonra 14 Eylül 1921’den itibaren geçerli olmak üzere seferberlik ilanı güncellenmişti. Bu sırada askeri teçhizat ve ordu kısımları tamamlanarak büyük taarruzun bütün aşamaları derhal planlanmıştı. Bununla birlikte itilaf güçleriyle TBMM hükümeti arasında diplomatik temasların da kurulduğu görülmekteydi. İçişleri Bakanı Fethi (Okyar) Bey Avrupa’ya gönderilerek diplomatik girişimler için görevlendirilmişti. Ancak İngiltere bu teşebbüsleri bir zayıflık alameti olarak değerlendirerek, “İngiltere şimdi müzakere istemiyor” diyerek ateşkes ve barış görüşmelerinin yolunu tamamen kapatmıştı.

İtilaf kuvvetlerinin ve bilhassa İngiltere’nin bu tavrının görülmesi üzerine düşmanın kat’î bir şekilde yurttan atılması için büyük bir taarruzun yapılmasından başka seçenek kalmadığı defaatle ve açıkça görülmüştü. 6 Mayıs 1922 günü Gazi Paşa’nın Başkumandanlık vazifesi yenilerek uzatılmıştı. Gelişmeler üzerine alınan kararla birlikte 15 Ağustos 1922 gününe kadar ordunun hazırlıklarının tamamlanması ve taarruza hazır halde olması kararlaştırılmıştı. Bu çerçevede hazırlıklar tamamlandıktan sonra meydan muharebesi planına göre hazırlanan genelkurmay karargah planı uygulamaya konulmuş ve Afyon yöresindeki ordu birliklerinin 24 Ağustos 1922 günü cephe karargahıyla birlikte Şuhut kasabasına nakledilmesi kararlaştırılmıştı. Bütün harekat planı son derece gizli ve beklenmedik bir süratte gerçekleştirilerek düşmanın muhtemel harekat manevraları da hesaplanarak tedbirler yurdun bütün sathında uygulamaya konulmuştu. Bunlardan birisi de bütün ulaşım ve haberleşmenin hakim olunan sahada tam bir denetime alınması ve güvenlik zaafı oluşturabilecek yurtdışı irtibatlarının ve haberleşmelerinin durdurulması kararı alınmıştı.

Büyük Taarruz emrinin verildiği gece Kocatepe’ye tırmanıştan sonra 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabah saatlerinde 04.30’da başlayan tanzim atışı ve 05.30’daki hücum/saldırı atışlarıyla birlikte baskın şeklinde harekat 4 gün içinde meydan muharebesini kesin bir sonuca ve zafere ulaştırmıştır. Aslıhanlar mevkisindeki 30 Ağustos Muharebesi’nde düşman kuvvetleri tamamen kuşatma altına alınmış ve ardından Yunan Orduları Başkumandanı General Trikopis esir alınmıştır. Bir çevirme ve kararlı taktik hücum harekatları ile geri çekilen ve aynı zamanda çekildiği yerde de kuşatılmaktan kurtulamayan düşman kuvvetleri 1 Eylül 1922 günü Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emri ile 9 gün içinde İzmir’e giren Türk ordusu, Anadolu’nun bin yıllardır gerçek ve hakkaniyetli yurt sahiplerine özgürlük şerefini tattıran bir zafer coşkusu ile karşılanmıştır. Bu haber dünyada dost millet ve ülkelerde sevinç gösterilerine ve düşmanlarda ise hayal kırıklıklarına sebep olmuştur. Yunanlıların bütün teknik ve askeri teçhizat hazırlıklarına rağmen Türk ordusunun galibiyeti ancak kahramanlık ve vatanın kurtuluşundaki gönülden seferberlik ile anlaşılabilir. Gazi Paşa’nın ifadesiyle “Milli Mücadelede şahsî hırs değil, millî ülkü, onur hakiki etken olmuştur.”

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’yi başlatırken Bandırma Vapuruyla İstanbul’dan yola çıktığı sırada arkadaşlarına söylediği söz anlamını bulmuş ve Milletin azimkâr tutumu ve Milli Mücadeleye sahip çıkması zaferin mihenk taşı olmuştur. “Bunlar (İtilaf Devletleri) işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri tek şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah, ne cephane götürüyoruz. Biz, ideali ve inancı götürüyoruz.”

Amerika, Fransa, İngiltere basınında Büyük Taarruzla ilgili atılan manşetler ve yazılan haberler birbirlerini de suçlar ve tenkit eder vaziyette bulunuyordu. Öyle ki Fransızlar Büyük Taarruzu Yunanlıların hezimeti değil “İngilizlerin Hezimeti” olarak adlandırmıştı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük taarruzla ilgili Nutuk’taki anlatımı veciz şekilde şöyledir: “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât Türk ordusunun, Türk subaylarının ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk Milleti’nin hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz âbidesidir.”

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)