26 Ağustos: Vatanın Kurulduğu, Korunduğu ve Kurtarıldığı Gün
Türk tarihine baktığımızda bazı günler vardır ki milletin kaderiyle özdeşleşmiştir. 26 Ağustos, işte bu günlerin en başında gelir. Bu tarih, yalnızca bir savaşın günü değildir; bu tarih, Türk milletinin bağımsızlık iradesinin, vatan sevgisinin ve ebedî varlık mücadelesinin adı olmuştur.
1071’de Malazgirt’te “vatanı kuran”, 1176’da Miryokefalon’da “vatanı koruyan” ve 1922’de Büyük Taarruz’da “vatanı kurtaran” kudret… Hepsi aynı ruhun, aynı iradenin ve aynı inancın eseridir: Türk milletinin yaşama kararlılığının.
Malazgirt: Vatanı Kuran Zafer
26 Ağustos 1071’de, Malazgirt Ovası’nda Sultan Alp Arslan ordusunun önünde kefen gibi beyaz elbiseleriyle durduğunda, yalnızca askerlerine değil, geleceğe sesleniyordu. Karşısında Bizans İmparatoru Romen Diyojen vardı, ama asıl çarpışma bir milletin kaderiyle bir imparatorluğun son umudu arasındaydı.
O günün sonunda yalnızca bir zafer kazanılmadı, bir kıtanın geleceği yazıldı. Anadolu, Türk milletinin yurdu oldu. Malazgirt, bir coğrafyanın haritaya işlenmesinden öte, bir milletin kalbiyle mühürlendiği gündür.
Miryokefalon: Vatanı Koruyan İrade
Eylül 1176’da Sultan II. Kılıç Arslan, Miryokefalon Dağları’nda Bizans’ı durdurdu. O gün verilen mesaj açıktı: Malazgirt’te açılan kapılar bir daha kapanmayacaktı.
Bu zafer, Türk milletinin Anadolu’daki varlığının geri dönülmez biçimde kalıcı hale geldiğinin ilanıydı. Vatanı kuran irade, bu kez onu koruma kararlılığıyla birleşti.
Büyük Taarruz: Vatanı Kurtaran Ruh
Aradan yüzyıllar geçti. Osmanlı İmparatorluğu yıkılışın eşiğine gelmişti. Millet, işgallerle kuşatılmış; ordu cephanesiz, yorgun ve umutsuzdu. İngiliz destekli Yunan ordusu Afyon sırtlarında öyle bir savunma hattı kurmuştu ki Batılı generaller, “Türkler burayı altı ayda geçerse, altı günde geçmiş sayılır” diyordu.
İşte bu zor şartlarda Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30’da Büyük Taarruz’u başlattı.
Bu taarruz, yalnızca askeri bir harekât değil, milletin yeniden doğuşuydu. Atatürk, milletin umutsuz yüreklerine ışık oldu; tükenen bir halkın yeniden umutla ayağa kalkabileceğini gösterdi. Onun vizyonu, bağımsızlığın yalnızca savaşla değil, milletin inancı, azmi ve birliğiyle mümkün olabileceğini ortaya koydu.
Üç gün içinde düşman hatları yarıldı. Afyon’un dağlarında top sesleri, milletin bağımsızlık marşını yazıyordu. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazanılan zaferle vatan yeniden kurtarıldı. İşte o gün, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, milletin umudu gerçeğe dönüştü.
Gençlere Sesleniş
Ey bu vatanın yarınlarını omuzlarında taşıyan gençler!
Unutmayın ki sizler, Malazgirt’te kefenini giyip toprağa yürüyen Alp Arslan’ın cesaretinin, Miryokefalon’da “geri dönüş yok” diyen Kılıç Arslan’ın kararlılığının ve 26 Ağustos sabahı milletine umut olan Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonunun mirasçılarısınız. Sizlere düşen görev, 26 Ağustos’un azmini yalnızca kitaplardan okumak değil, kendi yüreğinizde yaşatmaktır. Vatan, size emanet edilmiştir; onu yükseltmek, çağın ilmini ve teknolojisini bayrağımızın gölgesinde büyütmek, sizlerin en büyük sorumluluğudur. Unutmayın, geçmişin kahramanlıkları sizleri gururlandırmak içindir; geleceğin kahramanlıklarını ise sizler yazacaksınız.
Sonuç
26 Ağustos, yalnızca bir tarih değil, bir milletin ebedî varlık senedidir. Malazgirt’te kurulan, Miryokefalon’da korunan, Dumlupınar’da kurtarılan vatan, bize miras değil, emanet bırakıldı.
Gençlerimize düşen görev, bu emaneti geleceğe yükselterek taşımaktır. Çünkü vatan, yalnızca toprak değil; uğruna can verilmiş bir kaderdir.
Şehitlerimizin kanıyla sulanan bu topraklardan yükselen ses, bugün de bize seslenmektedir:
“Vatanı kurduk, koruduk ve kurtardık. Şimdi sıra sizde; onu yaşatın, yüceltin ve geleceğe taşıyın.”
26 Ağustos işte bu yüzden, Türk milletinin hem geçmişi, hem bugünü, hem de yarınıdır.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP