Enerjide Dijital-Yeşil Dönüşüm: Riskler, Fırsatlar ve Stratejik Yol Haritası
MİA Raporunun Vesilesiyle
Millî İstihbarat Akademisi’nin Eylül 2025’te yayımladığı “Enerji Güvenliği ve Dijital-Yeşil Dönüşüm: Akıllı ve Karbonsuz Şebekelere Geçiş” başlıklı rapor, sadece teknik bir çalışma değil; aynı zamanda stratejik bir uyarı metni olarak da okunmalıdır.
Bu yazıda, söz konusu raporun ortaya koyduğu kritik tespitlerden hareketle bir “yorum-analiz” yaparak, hem kamuoyunu hem de karar vericileri bilgilendirmeyi hedefliyorum. Çünkü enerji; artık yalnızca üretim ve tüketimle sınırlı bir ekonomik faktör değil, güvenlikten diplomasiye, toplumsal düzenin sürekliliğinden uluslararası dengelere kadar geniş bir alanda belirleyici unsur haline gelmiştir.
Dijital-Yeşil Dönüşümün Çift Yönlü Gerçeği
MİA raporu, enerjideki dönüşümün iki yönlü işlediğini hatırlatıyor: yeşil dönüşüm dijital teknolojiler olmadan, dijital dönüşüm de yeşil enerji olmadan ilerleyemez.
Akıllı şebekeler, yapay zekâ algoritmaları, enerji depolama sistemleri, nesnelerin interneti ve grid-forming inverterler gibi araçlar geleceğin enerji altyapısının temel taşlarını oluşturuyor. Ancak bu süreçte yeni bir paradoksla karşı karşıyayız: Fosil yakıt bağımlılığını azaltırken, ileri teknolojiye bağımlılığı artırma riski.
Türkiye’nin 2053 net sıfır vizyonuna ulaşabilmesi için bu teknolojilerin mümkün olduğunca yerli üretimle geliştirilmesi zorunlu. Aksi takdirde, enerji ithalatı azalırken teknoloji ithalatına bağımlılık artacak ve bu da stratejik bağımsızlığı zedeleyebilecektir.
Sistem Çökmelerinden Çıkarılacak Dersler
Enerji tarihine baktığımızda, ABD-Kanada (2003), Hindistan (2012), Türkiye (2015) ve İber Yarımadası (2025) gibi örnekler bize aynı gerçeği söylüyor: Enerji şebekeleri kırılgandır.
Sistem çöküşlerinin nedenleri arasında şunlar öne çıkıyor:
- Rezerv kapasite eksiklikleri,
- Altyapı yatırımlarındaki yetersizlik,
- Aşırı hava koşulları ve iklim krizine bağlı afetler,
- Ani talep dalgalanmaları,
- Siber saldırılar ve koordinasyon eksiklikleri.
Türkiye’nin 2023 itibarıyla kurulu gücünün %57’si yenilenebilir kaynaklardan sağlanmış durumda. Ancak rapor, bu oranın %70 seviyesine çıkması halinde sistemin denge kapasitesinin zorlanacağına işaret ediyor. Bu durum yalnızca enerji politikası değil, doğrudan ulusal güvenlik meselesi olarak görülmelidir.
Siber Tehditler: Dijitalleşmenin Bedeli
Dijitalleşme, enerjiyi daha verimli ve yönetilebilir kılarken aynı zamanda yeni riskler doğuruyor. MİA raporu, özellikle enerji altyapılarının siber saldırılara açık hale geldiğini güçlü örneklerle ortaya koyuyor.
Ukrayna’da SCADA sistemlerine yapılan saldırılar, Hindistan’ın Mumbai kentinde yaşanan elektrik kesintisi ya da Almanya’da 2.000 rüzgâr türbininin devre dışı kalması, enerji güvenliğinin artık siber güvenlikle eş anlamlı olduğunu gösteriyor.
Türkiye için en kritik husus ise “yanlış veri enjeksiyonu” saldırılarıdır. Bu tehditlere karşı yapay zekâ destekli anomali tespit algoritmaları ve yerli yazılımların geliştirilmesi, hayati öneme sahiptir.
Jeopolitik Boyut: Enerji ve Uluslararası Güç Dengeleri
Enerji, küresel jeopolitiğin tam kalbinde yer alıyor. Avrupa Birliği, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmaya çalışırken; Çin, enerji teknolojilerinde küresel liderliği hedefliyor. ABD ise elektrikli araçlar ve veri merkezleri üzerinden hızla artan enerji talebini yönetme derdinde.
Türkiye ise bu tabloda bölgesel enerji merkezi olma iddiasını güçlendirme potansiyeline sahip. Enterkonnekte yapısıyla komşularıyla enerji paylaşımı yapabilen Türkiye, aynı zamanda Türk Devletleri Teşkilatı ve Orta Doğu coğrafyasında stratejik bir enerji köprüsü olabilir.
MİA raporu, bu bağlamda önemli bir uyarı yapıyor: Enerjide bağımsızlık için yapılan dönüşüm, ithal teknolojiye dayalı olursa jeopolitik bağımsızlık da zedelenir. Dolayısıyla Türkiye’nin enerji stratejisi, yalnızca kaynak çeşitliliğine değil, teknoloji üretiminde milli çözümlere de odaklanmalıdır.
Toplumsal ve Sosyo-Ekonomik Yansımalar
Enerjide dijital-yeşil dönüşüm, günlük hayatın hemen her alanına dokunacak. Elektrikli araçların yaygınlaşması, veri merkezlerinin artışı, yapay zekâ temelli yazılımların enerji tüketimini yükseltmesi ve ani elektrik kesintilerinin ulaşımdan sağlığa, bankacılıktan güvenliğe kadar toplumsal düzeni tehdit etmesi, artık yeni bir gerçekliktir.
Örneğin, 2025’te İspanya’da yaşanan 10 saatlik kesinti yalnızca teknik bir arıza değil; insanların metroda, hastanelerde, havalimanlarında mahsur kalmasına, bankacılık sistemlerinin çökmesine ve kamu düzeninin bozulmasına yol açtı. Bu olay, enerji güvenliğinin aslında toplumsal güvenlik anlamına geldiğini gözler önüne serdi.
Türkiye’nin de bu bağlamda enerji güvenliği politikalarını sadece ekonomi eksenli değil, aynı zamanda toplumsal istikrar eksenli olarak yeniden kurgulaması gerekiyor.
Türkiye İçin Stratejik Çerçeve: TicTac Perspektifi
Türkiye’nin enerji güvenliği politikalarını değerlendirirken, “TicTac” diye adlandırabileceğimiz üç boyutlu bir perspektif önerilebilir:
- Teknoloji (Tic): Yerli teknoloji geliştirme, dışa bağımlılığı azaltma, yapay zekâ ve veri analitiğinde milli çözümler.
- İklim (T): 2053 net sıfır hedefine ulaşırken iklim krizinin doğurduğu afet risklerini dikkate alan dayanıklı enerji altyapısı.
- Caydırıcılık (ac): Enerji şebekelerinin ulusal güvenlik unsuru olarak değerlendirilmesi; siber ve fiziksel tehditlere karşı caydırıcı kapasite geliştirilmesi.
Sonuç: Enerji Geleceği Milli Güvenlik Meselesi
Millî İstihbarat Akademisi’nin raporu, enerjide dijital-yeşil dönüşümün yalnızca teknik değil, stratejik ve toplumsal boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini güçlü biçimde ortaya koyuyor.
Türkiye, 2053 net sıfır vizyonu doğrultusunda yerli teknolojiye, dayanıklı altyapıya ve güçlü uluslararası iş birliklerine dayalı bir strateji geliştirmek zorunda. Aksi halde yeşil enerjiyle kazanılan bağımsızlık, dijital teknolojilerle kaybedilebilir.
Prof. Dr. Hacı Mehmet Şahin
Gazi Üni. Öğr. Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı | Köşe Yazarı
hmsahin@gazeteankara.com.tr
YORUM YAP