YAZARLAR

16 Kasım 2025 Pazar, 08:00

Pazar Sohbetleri No:2- Eğitim, Düşünce ve Gelecek: Değişen Programlar Arasında Kaybolan Ruh

Her yeni dönem yeni bir reform vaat ediyor. Ama eğitim, bir ülkenin değil, bir medeniyetin ruhudur. Türkiye, evrensel düşünceyle kendi kimliğini nasıl bulmalı?

1. Küresel Düzlemde Eğitimin Anlamı

Dünyada artık eğitim yalnızca okulun, müfredatın veya bir sınavın konusu değil; doğrudan geleceğin tasarımı olarak görülüyor. OECD’nin “Future of Education 2030” projeksiyonuna göre eğitim, bilgi aktarmaktan çok, anlam üretme ve insani kapasiteyi geliştirme sürecine dönüşmüş durumda.
Benzer şekilde, UNESCO’nun “Futures of Education” raporu 21. yüzyılda eğitimin amacını sadece meslek kazandırmak değil, “yaşamın anlamını yeniden düşünmek” olarak tanımlıyor.

Bu çerçevede Finlandiya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler müfredatlarını değil, düşünce biçimlerini reforme ettiler.
Bizim için de pazar sabahının ilk sorusu şu olmalı:

“Eğitim küresel bir rekabet konusu mu, yoksa insanlık ortak paydası mı?”

2. Türkiye’de Değişmeyen Gerçek: Sürekli Değişim

Türkiye’de eğitimde değişim neredeyse bir refleks haline geldi.
MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı verilerine göre 2000’li yıllardan bugüne 20’den fazla müfredat revizyonu yapıldı.
Her gelen yönetim, kendi dönemini bir “yeni başlangıç” olarak ilan etti. Fakat bu yenilenme döngüsü, sürdürülebilir bir kültüre dönüşemedi.

Sonuçta öğretmenler “reform yorgunu”, öğrenciler “deney alanı” hissinde, veliler ise “sistemin dışında” kaldı.
Eğitimde bu kadar sık değişen yön, toplumsal istikrarı nasıl etkiler?
Bir pazar sabahı bu sorunun yanıtı üzerine düşünmek, belki de en ciddi vatandaşlık görevidir.

3. Eğitimde Ruh ve Omurga Meselesi

Japonların “Kaizen” anlayışı, yani sürekli ama küçük iyileştirmeler, onların sadece sanayisini değil, eğitim kültürünü de şekillendirdi. (Imai, 1986)
Bizde ise reform genellikle “yapısal devrim” şeklinde algılanıyor. Oysa eğitimde asıl mesele, reform değil ritimdir.

Eğitim, yalnızca beceri kazandırma süreci değildir; insan inşa etme sanatıdır.
Bir toplumun eğitim sistemi, onun devlet aklının ve vicdanının aynasıdır.
Bu aynada “yerli ve milli” kavramı, ancak evrensel düşünceyle uyumlu olduğunda anlam kazanır.

4. Öğretmen, Aile ve Toplum: Eğitimin Sessiz Kahramanları

Eğitimi sadece okulda aramak, ağacın kökünü görmeden meyvesine bakmak gibidir.
OECD’nin TALIS 2023 raporu açıkça gösteriyor: öğretmen refahı ile öğrenci başarısı arasında doğrudan bir bağ var.
Yani, sistem ne kadar iyi olursa olsun, öğretmen mutlu değilse, öğrenci de başarılı olamıyor.

Aile, medya, kültür, sanat ve bilim; eğitimin görünmeyen ama yaşamsal damarlarıdır.
Bu yüzden sormamız gerekiyor:

“Eğitimi sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na mı bıraktık, yoksa hepimiz eğitimin bir parçası mıyız?”

5. Reform Değil, Devamlılık Zamanı

Eğitimde reform arayışı elbette değerlidir; ancak her reform, bir öncekini unutturuyorsa orada bir süreksizlik vardır.
UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay “Eğitim reformları değil, eğitim ekosistemleri kalıcıdır” derken tam da bunu anlatıyor.

Türkiye’nin ihtiyacı reform değil; devamlılık ve istikrar kültürü.
Bu kültür, değişimi reddetmez; onu akışkan bir süreklilik içinde yeniden üretir.
Gerçek reform, müfredatta değil; öğretmenin zihninde, öğrencinin kalbinde, toplumun kültüründe başlar.

Sonuç: Eğitim Bir Medeniyet Meselesidir

Eğitim, yalnızca bir devlet politikası değil, bir medeniyet projesidir.
Bir ülke, çocuklarına bilgi değil bilgelik kazandırabildiğinde büyür.
Her pazar sabahı bir kahve eşliğinde kendimize sormamız gereken soru budur:

“Biz çocuklarımıza geleceği mi öğretiyoruz, yoksa geçmişte takılı kalmayı mı?”



Dr. Oğuz Poyrazoğlu

Gazi üniversitesi Öğretim Üyesi
Kurucu & Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı – Köşe Yazarı
opoyrazoglu@gazeteankara.com.tr

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)