YAZARLAR

26 Eylül 2025 Cuma, 11:48

Metaverse’de Sofra Kurmak: Dijital Gastronominin Yeni Yüzü

Bir sofranın etrafında toplandığımızda bağ kurar, konuşur, hatta birlikte susardık.

Şimdi düşünün: Bu bağları artık fiziksel bir masa yerine sanal bir evrende kuruyoruz. Karşınızda Avustralya’dan bir dost, yanınızda Kanada’dan bir meslektaş, karşıladığınız tabak ise hiçbir mutfakta pişmeyen ama dijital ekranda göz kamaştıran bir tasarım… İşte gastronominin yeni yüzü: Metaverse sofrası.

Metaverse, oyunların ya da avatarların yanında sofraların da taşındığı bir alan olmaya başladı. Artık “birlikte yemek yemek” kavramı, aynı mekânda bulunmayı değil aynı dijital evrene bağlanmayı ifade ediyor. Bu evrende şefler, menülerini artırılmış gerçeklikte sunuyor; markalar, sanal restoranlarını kuruyor; tüketiciler ise ekran karşısında deneyimledikleri bir tabağın peşinden gerçek hayattaki restoranlara yönlendiriliyor.

Oysa yemek tarih boyunca mekânla, coğrafyayla ve zamanla iç içe oldu. Anadolu’da tarhananın, Paris’te küçük bir bistronun, Tokyo’da bir suşinin anlamı lezzetinden daha çok belleğinde gizlidir. Peki, metaverse bu belleği silebilir mi? Yoksa yeni bir dijital hafıza mı inşa ediliyor?

Burada George Ritzer’in ortaya koyduğu McDonald’laşma kavramı günümüzü anlamak için hâlâ geçerliliğini koruyor. Hız, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve kontrol… Bu dört ilke nasıl ki fast food zincirleriyle hayatımıza sızdıysa, bugün de metaverse sofralarının arkasında benzer bir mantık işliyor. Standartlaştırılmış, kodlara dökülmüş, “herkese aynı anda sunulabilen” tabaklar… Fakat mesele sadece verimlilik olsa bir nebze kabul edilebilir; mesele, yemeğin sosyallikten uzaklaşıp algoritmalara teslim edilmesinde.

Diğer yandan Charles Spence’in çoklu duyusal algıya dair çalışmaları bize şunu hatırlatıyor: Bir yemeğin anlamı tadının yanında aynı anda işleyen görsel, işitsel, dokunsal ve hatta mekânsal uyaranlarda gizlidir. Bir tabağı metaverse’de görmek mümkündür ancak kokusunu duymak, dokusunu hissetmek ya da mekânın atmosferine katılmak hâlâ mümkün değildir. Bu yüzden metaverse sofrası, gastronomiyi görsel boyuta indirgeme riski taşır ki bu sosyal medya kanalları ile kısmen başarılmış görünüyor.

Fakat tartışmayı salt “gerçek” ile “sanal” karşıtlığına sıkıştırmak eksik olur. Asıl mesele, metaverse sofralarının kültürel çeşitliliğe nasıl katkı sunacağıdır. Eğer bu evren yalnızca global markaların tek tip menüleriyle dolarsa gastronomi bir kez daha McDonald’laşmanın tuzağına düşecektir. Ancak farklı mutfakların özgün ürünleri ve anlatıları bu sofralara taşınırsa metaverse kültürel hafızayı çoğaltan yeni bir sahneye dönüşebilir.

Gastronominin geleceği tam da bu ikili dengeyi kurmakta gizlidir: Bir yandan teknolojiyi yakalamak, diğer yandan sahiciliği kaybetmemek. Çünkü yemek yalnızca gözle anlam kazanmıyor; tüm duyular ve belleğin tamamıyla anlam kazanıyor. Metaverse sofraları bizi coğrafyadan koparmadan; aksine kültürleri daha görünür kılacak şekilde kurgulanırsa, geleceğin gastronomisi tabağın ötesinde ekranda da kök salacaktır.

Belki de sorulması gereken şudur: Biz sofrayı metaverse dünyasına mı taşıyoruz, yoksa metaverse sofralarımıza mı konuk oluyor?

Küçük Bir Gelecek Senaryosu Yakın gelecekte şeflerin mutfakları belki de yalnızca ocak ve bıçaklardan oluşmayacak. Menü tasarımları, kod satırlarının arasında hazırlanacak; reçeteler artırılmış gerçeklik platformlarında test edilecek; duyusal deneyimler yapay zekâ tarafından önceden simüle edilecek. “Bugünün tarif defterleri” yerini “yarının algoritmalarına” bırakırken, gastronominin özü şu soruya verilecek yanıtla belirlenecek: Yemek, teknolojiyle daha görünür mü olacak, yoksa sahiciliğini yitirerek sadece bir dijital gösteriye mi dönüşecek?

Son Çağrı Gerçek gastronomi, sahiciliğini kaybetmeden dijitalleşmeyi başarabilen gastronomidir.

Doç. Dr. Ceyhun Uçuk – Köşe Yazarı
cucuk@gazeteankara.com.tr
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)