Yeşil Vatan Yanıyor: Orman Yangınları ve İklim Krizi Kıskacında Türkiye
Günümüzde iklim değişikliğinin etkileri her geçen yıl daha fazla hissedilirken, orman yangınları bu küresel krizin en yıkıcı sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye gibi Akdeniz iklim kuşağında yer alan ülkelerde, orman yangınları hem çevresel hem de sosyoekonomik açıdan ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, doğal yollarla olmayan ve iklim değişikliğiyle doğrudan ilişkili olarak artan orman yangınlarını çok yönlü bir bakış açısıyla ele alarak, hem bilimsel hem de duygusal bir farkındalık oluşturmaktır. Ormanların ekolojik, ekonomik ve kültürel değerini koruyabilmek için yapılması gerekenleri tartışmak ve kamuoyunda bilinç uyandırmak, bu yazımızın temel gerekçesidir.
Bir gün doğumu sonrasında... Güneş, dumanların arasından solgun bir umuda yaslanarak doğuyor. Kuş sesleri yerini siren seslerine bırakmış, toprağın kokusu yanık ağaç kokularıyla karışıyor. Bu manzara, sadece bir doğa olayı değil; bu bir felaket, bu bir çığlıktır. Yeşil Vatan yanıyor!
İklim değişikliğinin giderek ağırlaşan etkileri, yalnızca sıcaklık artışlarıyla sınırlı değildir. Özellikle Akdeniz iklim kuşağında yer alan Türkiye gibi ülkelerde, orman yangınları artık mevsimsel bir olağanlık değil, sistematik bir tehdit haline gelmiştir. Her bir kıvılcım, ormanlarımızın kalbine saplanan bir hançer gibidir.
Küresel sıcaklık ortalamalarının artması, orman yangınlarını daha öngörülemez ve daha yıkıcı hale getiriyor. Türkiye, bu tehdidi en çok hisseden ülkelerden biri durumundadır. Yangın sezonları uzuyor, yangınların şiddeti ve kontrol altına alınma süresi artıyor. Nem kaybı, toprak kuraklığı ve ekstrem hava olayları orman yangınlarını adeta körüklüyor.
Yangın sadece ağaçları değil, toprağın ruhunu da yakıyor. Mikroorganizmalar ölüyor, organik madde miktarı azalıyor. Su tutma kapasitesi düşen toprak, erozyona açık hale geliyor. Böylece sadece yeşil değil, verimli toprak da yitiriliyor. Orman yangını sonrası toprak, adeta sessiz bir çöküşe sürükleniyor.
Artık doğa, teknolojiyle korunmak zorundadır. Yapay zekâ destekli uydu görüntüleme, termal kameralar ve İHA’lar ile yangınlar daha başlamadan tespit edilebiliyor. Ancak bu teknolojilerin yerel ölçekte etkin ve entegre biçimde kullanılabilmesi için daha fazla yatırım ve koordinasyon gerekiyor.
Bilgi teknolojileri, orman yangınlarında hayati bir rol üstleniyor. Karar destek sistemleri, yangın senaryoları oluşturma yazılımları ve mobil uygulamalar, müdahale hızını artırırken can ve mal kaybını da azaltabiliyor. Lakin tüm bu sistemlerin etkili olabilmesi için teknik uzmanlıkla yerel bilgeliğin bütünleşmesi şarttır.
Yangın sonrası yanan alanların ağaçlandırılması için, izleme ve değerlendirme sonucunda yeniden ağaçlandırma çalışmaları yapılmalıdır; bu bağlamda ağaçlandırma, yalnızca fidan dikmek değildir. Bu, bir umut eylemidir. Ancak doğru tür seçimi, toprak analizi ve uzun vadeli izleme olmadan yapılan ağaçlandırma çalışmaları, doğaya değil “politik ajandalara” hizmet eder. Bilimsel temelli yeniden ormanlaştırma politikaları şarttır. Yanan alanların iyileştirilmesi, yalnızca doğanın değil, halkın da psikolojik iyileşme sürecinin bir parçasıdır.
Yanan ormanlar, yalnızca ekosistem kaybı değil, aynı zamanda ekonomik kayıptır. Özellikle kıyı bölgelerinde yaşanan yangınlar, turizm gelirlerini azaltmakta, yerel halkın geçimini zorlaştırmaktadır ve bölgenin cazibesini yitirmesine yol açmaktadır. Doğal güzellikler yerine kül manzaralarıyla karşılaşan turistler, sessizce başka rotalara yönelirler.
Orman ve yerleşim yeri aynı ortamda bulunan alanlar, yangınların en çok tehdit ettiği bölgelerdendir. Ancak mevcut imar düzenlemeleri ve yapılaşma izinleri, bu alanlardaki riskleri artırıyor. Orman kenarına kurulan villalar, turistik tesisler ve tarım alanları, yangın tehdidini kent yaşamına taşıyor. Bu konuda yasal çerçevenin güçlendirilmesi ve denetimlerin artırılması kaçınılmazdır.
Mevcut hukuk sistemimiz, kasıtlı ya da ihmal sonucu çıkan yangınlara karşı yeterli caydırıcılığı sağlayamıyor. Orman suçlarıyla ilgili cezai yaptırımlar artırılmalı, yangın riski oluşturan faaliyetler için önleyici hukuk normları geliştirilmelidir. “Yanlışlıkla çıkan” bir yangın bile, binlerce canlıyı yok edebiliyor.
İklim değişikliğiyle mücadelede, orman yangınlarına karşı bütüncül bir yaklaşım gerektirir. Bu; bilim, hukuk, toplum ve teknoloji iş birliğini zorunlu kılar. Erken uyarı sistemlerinden eğitime, yasal reformlardan orman köylüsünün bilinçlendirilmesine kadar her adım, Yeşil Vatan’ın geleceği için bir can simididir.
Son Söz
Bir yetişkin avazı yettiği kadar bağırıyor, bir çocuk, yanan bir ağacın gölgesinde ağlıyorsa, hepimiz suçluyuz demektir. O ağacın altında yaşam bulan sincap, tilki, kurt, kuş, börtü böcek… Artık orada yoksa geriye sessizlik kalıyor, bazen de kül kokulu bir hava… Ama umut hâlâ var ve yeniden ekilen her ağaç fidanı, bu kasvetli havayı yırtan bir umudun sessiz çığlığı olacaktır.
Yeşil Vatan’ı korumak, sadece devletin değil, hepimizin görevidir. Çünkü ormanlar, sadece ağaç topluluğu değil; bir ülkenin geleceği, insanlar için vazgeçilmez bir yaşam kaynağıdır.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP