YAZARLAR

01 Ekim 2024 Salı, 08:00

Türkiye, F-35 Programına Yeniden mi Dönüyor?

Türkiye ile ABD arasındaki savunma ilişkileri, yıllardır inişli çıkışlı bir seyir izliyor. S-400 krizi, F-35 programından çıkarılma ve ardından F-16 modernizasyonu gibi başlıklar, Ankara–Washington hattındaki en kritik tartışma alanlarını oluşturuyor. Peki, gelinen noktada iki ülke yeniden bir stratejik uzlaşıya mı gidiyor? Yoksa bu yakınlaşma sadece taktiksel bir ara dönem mi? Gelin birlikte inceleyelim…

Arka Plan ve Durum Tespiti: Türkiye, Soğuk Savaş’tan bu yana NATO’nun en önemli güney kanat ülkelerinden biri olmuştur. 1990’lardan itibaren ise ABD ile ortak savunma projelerinde daha yoğun bir iş birliği gelişti. Bunun en dikkat çekici örneği, Türkiye’nin F-35 Müşterek Taarruz Uçağı programına katılımıydı. Ancak 2017’de Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemi, Washington’un tepkisini çekti. Türkiye 2019’da F-35 programından çıkarıldı ve uçaklar teslim edilmedi.

Bunun yerine gündeme, Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterini güncellemek amacıyla F-16V modernizasyonu ve yeni alımlar geldi.  ABD Kongresi’nde Türkiye’ye yönelik kısıtlamalar devam ederken, NATO içi dengeler ve Ukrayna savaşı sonrası değişen güvenlik ortamı, ilişkileri yeniden gözden geçirmeye zorladı.

Karşılaştırmalı Analiz: Bugün Ankara–Washington hattında yaşanan gelişmeler, yalnızca ikili ilişkiler bağlamında değil, aynı zamanda NATO’nun bütünlüğü açısından da okunmalı. Örneğin Polonya, Romanya ve Yunanistan gibi ülkeler ABD’den yeni nesil hava platformları alarak hava gücünü tahkim ediyor. Türkiye ise bu süreçte teknolojik geri kalmışlık riskini bertaraf etmeye çalışıyor.

Uzmanlara göre, F-35 yerine F-16 modernizasyonu kısa vadede çözüm sunsa da, orta vadede Türkiye’nin yerli 5. nesil savaş uçağı KAAN’a odaklanması stratejik önem taşıyor. ABD’nin ise Türkiye’ye yönelik politikası, “tam kopuşu engelle, ama sınırsız destek verme” çizgisinde ilerliyor.

Yerel Bağlantıların Etkileri: Türkiye açısından bu tablo, yalnızca askeri kabiliyetler bağlamında değil, aynı zamanda savunma sanayiinin geleceği ve diplomatik hareket alanı bakımından kritik. Ankara’nın Washington’la kuracağı ilişki, sadece Türk Hava Kuvvetleri’nin değil, aynı zamanda savunma ihracatının da yönünü etkileyecek.

Özellikle İç Anadolu’daki savunma sanayii kümelenmeleri ve Eskişehir’deki motor üretim altyapısı, bu süreçten doğrudan etkilenecek. ABD ile teknoloji paylaşımı açıldığında, Türk şirketlerinin NATO pazarına erişimi kolaylaşabilir. Tersi durumda ise Ankara, Rusya veya Asya merkezli alternatiflere daha fazla yönelmek zorunda kalabilir.

Öngörü Senaryoları

  • Yumuşama Senaryosu: Türkiye’nin NATO içinde kritik rolü nedeniyle, ABD F-16 sürecini hızlandırır, belirli kısıtlamaları gevşetir. Bu durumda Ankara–Washington ilişkilerinde kısmi normalleşmeler görülür.
  •  Kriz Senaryosu: Kongre’de Türkiye karşıtı blok yeniden harekete geçer, F-16 satışları gecikir. Ankara, Rusya veya Çin’den alternatif arayışlarını artırır.
  • Stratejik Yeniden Konumlanma: Türkiye, KAAN projesini hızlandırarak uzun vadede kendi bağımsız hava gücünü tesis eder. ABD ile ilişkiler taktik düzeyde kalır.


 

 



Sonuç

Türkiye–ABD savunma ilişkileri bugün bir eşikte. Bu süreçte Ankara’nın önünde iki yol var: Ya Washington ile kısmi bir uzlaşmaya giderek mevcut kabiliyetlerini güçlendirecek ya da tamamen milli projelere ağırlık vererek daha bağımsız bir çizgi geliştirecek.

Ancak hangi yol seçilirse seçilsin, temel mesele şudur: Türkiye’nin savunma politikası, günü kurtarmaya değil, on yıllık ve sonrası 100 yıllık stratejik vizyona odaklanmalıdır. Bugün alınacak kararlar, yalnızca bugünümüzü değil, 2030’ların, 2130’ların güvenlik mimarisini de belirleyecektir.

 Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)