Telepatik İletişim Ufukta mı? AlterEgo ve Türkiye’ye Yansımaları
Teknoloji, insan zihniyle makineler arasındaki sınırları her geçen gün biraz daha yaklaştırıyor. Bundan yalnızca birkaç yıl önce, MIT Media Lab’de geliştirilen ve bugün girişimcilik aşamasına taşınan AlterEgo sistemi, konuşma organlarına giden sinyalleri yakalayarak “sessiz iletişim”i mümkün kılma iddiasıyla gündeme geldi.
Bu sistem düşüncelerimizi okumuyor; yalnızca kelimeyi söylemeye niyet ettiğimiz anda ortaya çıkan çok zayıf elektriksel sinyalleri algılıyor. Yani çenemiz, boğazımız ya da yüz kaslarımız harekete geçmeye başladığı anda cilde yerleştirilen sensörler bu sinyalleri yakalıyor ve makine öğrenmesi ile sözcüklere dönüştürüyor. Karşı tarafa yanıt ise dışarıdan duyulmayan, kemik iletimi hoparlörleriyle verilebiliyor. Sessiz ama çift yönlü bir iletişim...
Bu tablo bize şunu gösteriyor: Henüz “düşünce okuma” değil; fakat insan ile teknoloji arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran, geleceğin telepatik iletişim ufkuna doğru uzanan bir yolculuk başlıyor.
AlterEgo, şu an için kişiye özel eğitim gerektiren ve sınırlı kelime setleriyle çalışan bir sistem durumunda. Gürültü, nefes hareketleri ya da yüz kaslarının doğal kıpırdanmaları bile doğruluğu etkileyebiliyor. Bu nedenle “sihirli bir telepati cihazı” olmaktan uzak. Ancak yine de bilimsel açıdan büyük bir dönüm noktası. Çünkü artık kelimeleri seslendirmeden, içimizden söylemeye niyet ederek makinelerle iletişim kurabiliyoruz.
Fakat unutulmaması gereken bir nokta var: Bu teknoloji rastgele düşüncelerimizi değil, yalnızca konuşmaya hazırlık aşamasındaki motor sinyalleri yakalıyor. İç dünyamız, şimdilik gizliliğini koruyor.
Türkiye İçin Olası Yansımalar
Sağlıkta Sessiz Umut: ALS hastalarının, felçli bireylerin ya da gırtlak kanseri nedeniyle konuşma yetisini kaybedenlerin, yeniden “seslerini duyurabilmesi”... Yoğun bakımda entübasyon altında bir hastanın doktora basit ihtiyaçlarını sessizce aktarabilmesi... İşte AlterEgo benzeri sistemler, sağlık alanında devrimsel katkılar sunma potansiyeline sahip. Üniversite hastanelerimizin bu alanda klinik araştırmalara öncülük etmesi, hem hastalara umut hem de Türkiye’ye tıp teknolojilerinde prestij kazandıracaktır.
Savunma ve Güvenlikte Stratejik Avantaj: Düşünün ki bir asker, sesini çıkarmadan komutanıyla iletişim kurabiliyor. Gürültülü bir ortamda ya da gizlilik gerektiren bir görevde bu, stratejik bir üstünlük demektir. Ancak burada en kritik mesele güvenliktir. Böyle bir cihazın dışarıdan izinsiz erişime açık olması, askerî sırların ele geçirilmesi anlamına gelebilir. Yani teknoloji kadar, onu koruyacak siber güvenlik önlemleri de hayati önemdedir.
Eğitimde Yeni Ufuklar: Dil öğreniminde “içten konuşma” pratiği, özel eğitimde işitme veya konuşma güçlüğü yaşayan bireylerin toplumsal hayata katılımı, AR/VR tabanlı ders simülasyonlarında sessiz komutlarla etkileşim... Türkiye’nin güçlü akademik merkezleri – Gazi, ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe, Ankara gibi üniversitelerle birlikte bütün üniversitelerimiz bu alanda araştırmalar yaparsa, yalnızca öğrenciler değil tüm eğitim sistemi kazançlı çıkacaktır.
Etik ve Hukuk Boyutu: Burada en önemli mesele, düşünce özgürlüğünün dijital çağda nasıl korunacağıdır. Henüz kas sinyallerini algılayan bu sistem, bir gün zihinsel içeriklere erişirse, bireysel hak ve özgürlükler de yeni bir sınavdan geçecektir. Türkiye’nin KVKK çerçevesini aşan, geleceğe dönük yasal düzenlemeleri bugünden tartışması gerekir. Aynı zamanda kültürel ve dini hassasiyetler de dikkate alınmalı; aksi hâlde toplumsal direnç kaçınılmaz olacaktır.
Sonuç
AlterEgo ve benzeri sessiz iletişim sistemleri, insanlığın önüne yeni ufuklar açıyor. Bu ufkun aydınlık mı, yoksa sisli mi olacağı; teknolojiyi etik ilkeler, hukuki düzenlemeler ve toplumsal fayda ekseninde nasıl yöneteceğimize bağlıdır.
Türkiye, bu alanda geç kalmadan stratejik bir vizyon geliştirmeli. Çünkü mesele yalnızca bir teknoloji değil; insanın, kelimelerden bile önce zihninde yeşeren düşüncelerle kurduğu bağın yeniden tanımlanmasıdır.
Belki de gün gelecek, “konuşmadan anlaşmak” artık yalnızca bir düşünce değil, hayatın sıradan bir gerçeği olacak. Dileğimiz bu yöndedir.
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP