Sessiz Erozyon: Sessiz İstifa Toplumları Nasıl Tehdit Ediyor?
Değerli Gazete Ankara Okuyucuları, bugün son zamanlarda sıkça duyduğumuz ve özellikle küresel pandemi (Korana salgını) sonrası ortaya çıkan “sessiz istifa (derin sessizlik)” kavramını konu edeceğiz. Ve özelliklede sessiz istifanın toplumları nasıl etkileyeceği hakkında görüşlerimizi açıklamaya çalışacağız.
Modern yaşamın hızlı ritminde, "sessiz istifa" kavramı sık rastlanılan güçlü bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Sessiz istifa ilk intiba olarak, hiç konuşmamak, içine kapanmak şeklinde anlaşılsa da, tam olarak kast edilen bu değildir. Bu ifade yalnızca sesin yokluğu değildir; kast edilen; iletişim ve aktif katılımdan kasıtlı olarak geri çekilmedir. Genellikle korku, güvensizlik veya hayal kırıklığından doğan derin bir içsel geri çekilmeyi temsil eder. Basit sessizliğin aksine, sessiz istifa, ağır anlamlar, duygular ve çözülmemiş gerginliklerle yüklüdür. Kelimelerin daha yüksek sesle konuşulduğu, ele alınmadığında toplumun katmanlarına nüfuz edebilen ve geniş kapsamlı olumsuz sonuçlar oluşturabilen bir sessizliktir. Özellikle de iş hayatında ortaya çıkar ve pasif kalmayı işe katkı sağlamaktan kaçınmayı ifade eder.
Türk toplumu bağlamında, sessiz istifa alışılmadık bir olgu değildir. Tarihsel olarak, insanlar genellikle siyasi istikrarsızlık, toplumsal baskılar veya ekonomik belirsizlikle başa çıkma mekanizması olarak sessizliğe başvurmuşlardır. Ancak, bugün dünya milletlerinde gözlemlenen sessiz istifa; farklı alt tonlar taşır. Daha yaygın, daha kolektif ve belki de daha tehlikelidir. İnsanlar kamusal söylemden çekilir, gerçek görüşlerini paylaşmaktan kaçınır ve giderek artan bir şekilde topluluk meseleleriyle ilgilenmemeyi tercih eder, seslerinin ne duyulacağına ne de bir fark yaratacağına inanırlar. Normallik maskesinin ardına gizlenen bu istifa biçimi, toplumsal katılımı ve üretime katkı sağlamayı azaltır.
Bu kolektif sessiz istifadan kaynaklanan sorunlar çok çeşitlidir. Birincisi, güveni aşındırır. Bireylerin kendilerini ifade etmekten çekindiği bir toplumda, gerçek diyalog ve karşılıklı anlayış kişisel veya toplum olarak kayıplara dönüşür. Yanlış anlamalar artar, kutuplaşma derinleşir, topluluklar hoşnutsuzluğun izole ettiği cephelere bölünür. Açık iletişim olmadan, kapı arkasında dedikodu şeklindeki şikâyetler büyür ve sonunda öngörülemeyen, genellikle yıkıcı patlamalar şeklinde ortaya çıkar. İkincisi, sessiz istifa yaratıcılığın ve yeniliğin düşmanıdır. Toplumlar, çeşitli fikirler çatıştığında, birleştiğinde, diyalog ve tartışma yoluyla gelişirler. İnsanlar korku veya kayıtsızlık nedeniyle kendilerini susturduğunda, yenilikçi fikirler kaybolur. Yetenekler gizlenir, toplumsal sorunlara yönelik potansiyel çözümler keşfedilmez ve ilerlemeler durgunlaşır. Doğu ile Batı'nın kesiştiği noktada bulunan, medeniyetler beşiği olan, zengin bir kültürel ve entelektüel mirasa sahip olan Türkiye gibi bir ülkenin böyle istenmeyen bir duruma düşmesi ise acı bir kayıp haline dönüşebilir! MaazAllah…
Dahası, sessiz istifa ilgisizliğe yol açar. Bireyler konuşmanın veya hareket etmenin boşuna olduğunu hissettiklerinde, toplumsal sorumluluklarından yavaş yavaş uzaklaşırlar. Örneğin seçimlerde, seçmen katılımı düşer, toplumsal girişimler azalır ve toplumsal dayanışma aşınır. Zamanla, yönetim kolektif refahı teşvik etmekten çok düzeni sağlama meselesi haline gelir ve bu da özellikle gençler arasında yabancılaşma ve otoriterliğin kısır döngüsünü oluşturur.
Aynı zamanda, bu olgunun psikolojik bir boyutu da vardır. Sessiz istifa içinde yaşamak genellikle kronik strese, çaresizlik hissine ve toplumsal depresyona yol açar. Bireyler görünmez bir yük, gerçekten düşündükleri ile söylemeye cesaret ettikleri arasında sürekli bir gerginlik taşırlar. Bu sessiz baskı, nüfusun ruh sağlığı üzerinde ciddi uzun vadeli etkilere sahip olabilir ve genel bir kaygı ve güvensizlik atmosferine katkıda bulunabilir.
Derin sessizliğin, insanları bağlayan zincirlerini kırmak cesaret, sabır ve diyalog için güvenli alanlar inşa etmeyi gerektirir. Toplumun yargılamadan dinlemenin ve korkmadan konuşmanın değerini yeniden öğrenmesi gerekir. Aynı zamanda, yöneticilerin de eleştiriye tahammül edebilen, liyakatli liderler olmasını da gerektirir. Ayrıca ifade özgürlüğünü koruyan kurumların ve kendi seslerinin dönüştürücü gücüne inanan vatandaşların da bu konuya destek vermeleri gerekir.
Eğer sessiz istifa toplum içinde kontrolsüzce genişlemeye devam ederse, gelecek sadece politik ve ekonomik zorluklarla değil, daha derin, daha varoluşsal bir krizle de sonuçlanabilir. Toplumsal ruhun ve demokratik canlılığın kademeli olarak yok olması istikbal için varoluşsal bir sorun haline gelebilir!
Sessiz istifanın üstesinden gelmek yalnızca politik bir görev değil; kültürel ve ahlaki bir zorunluluktur. Bunun tek taraflı bir sorumluluk olmadığı, toplumun her kesininin ortaklaşa çaba sarf etmesiyle çözülecek bir sorun olduğu aşikârdır. Sessizliğin sadece uyku vaktinde olması dileğiyle… Saygılarımla.
Prof. Dr. Ayhan ERDEM
{o0o}
Nerede Bir Zulüm Varsa, Çatışma Varsa, Adaletsizlik Varsa Sona Erdirmek İçin Biz Oradayız. Türkiye’nin Kalbi, Ankara’nın Sesi" olan Dijital Haber Portalı, https://www.gazeteankara.com.tr
YORUM YAP