YAZARLAR

20 Ağustos 2025 Çarşamba, 00:00

Mitomani: Yalanın Hastalık Haline Gelmesi

Toplum hayatında en sık rastlanan davranışlardan biri yalandır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu olgu, kimi zaman küçük çıkarlar uğruna, kimi zaman da büyük hırsların sonucunda ortaya çıkar. Ancak yalanın süreklilik kazanması, kişinin kendi sözlerine inanması ve bu hali bir yaşam biçimine dönüştürmesi, sıradan bir davranış olmaktan çıkar. İşte bu noktada tıp kaynakları devreye girer ve bu durumu “Mitomani” yani patolojik yalan söyleme hastalığı olarak tanımlar.

Mitomani, basit bir karakter zafiyeti değil, insanın hakikatle bağını kaybettiği tehlikeli bir ruh halidir. Mitoman bireyler yalnızca başkalarını kandırmakla kalmaz, çoğu zaman kendi söyledikleri yalanlara da gönülden inanırlar. Bu inanış öylesine kuvvetlidir ki, dışarıdan bakan bir insan, gerçeğin nerede başladığını, kurgunun nerede bittiğini ayırt etmekte zorlanır. Tarih boyunca da bu tür kişilikler görülmüştür. Roma İmparatorluğu’nun çöküş döneminde sahte vaatler ve kurgularla halkı kandıran yöneticiler, aslında yalnızca kendi yalanlarına inandıkları için imparatorluğu felakete sürüklemişlerdir. Hakikatin kaybolduğu yerde, birey de toplum da yıkıma uğrar.

Mitomaninin kökleri çoğu zaman suçluluk duygusuna dayanır. İnsan, yaptığı bir yanlışı örtmek ya da sorumluluktan kaçmak için yalana başvurabilir. Ancak mitomanide bu bir sürekliliğe dönüşür; yalan artık bir savunma mekanizması değil, bizzat bir yaşam tarzı haline gelir. Maske haline gelen bu yaşam biçimi, bireyi kendinden bile uzaklaştırır. Nitekim büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’nın dizelerinde “Kendi gölgemizle aldanmak” dediği durum, mitomanın dünyasını en iyi anlatan benzetmedir. İnsan, kendi ürettiği yalanın gölgesinde yaşamaya başlar, hakikati ise göremez hale gelir.

Bugünün Türkiye’sinde mitomaniyi yalnızca bireysel bir rahatsızlık olarak görmek tam doğru olmaz, eksik olur. Ne yazık ki siyasal ve toplumsal hayatın birçok alanında, gerçeğin yerini yönlendirmelerin ve çarpıtılmış bilgilerin aldığına şahit oluyoruz. Siyasetin dili, kimi zaman hakikati değil, “algıyı” merkeze alıyor. Özellikle seçim dönemlerinde mitomani ile toplumsal gerçeklik arasındaki çizgi daha da bulanıklaşıyor. Kamuoyunun gözünde kurgulanan sahte başarı hikâyeleri, olmayan yatırımların varmış gibi sunulması ya da hataların üstünü örtmek için üretilen bahaneler, mitomanik davranışın siyasal boyutunu gözler önüne seriyor.

Toplumsal ilişkilerde de benzer bir tablo karşımıza çıkıyor. Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, bireylerin kendilerini olduğundan farklı gösterme çabası, adeta kitlesel bir mitomaniye dönüşmüş durumda. Dijital dünyada herkes en başarılı, en mutlu, en güçlü görünmek istiyor. Hakikatin yerini, filtrelenmiş bir sahte gerçeklik alıyor. Bu durum, bireysel düzeyde masum görünebilir; fakat toplumsal güveni zedeleyen, gerçeğin değerini azaltan bir kısır döngüye dönüşüyor.

Mitoman bireyler, yalnızca çıkar için değil, çoğu zaman ilgi ve dikkat çekmek için de yalan söylerler. Bu özellikleriyle, Türk siyasal hayatında sıkça tanık olduğumuz “popülist söylem”le benzerlik taşırlar. Popülizm, gerçeğin değil, işitilmek istenenin dile getirilmesidir. Böyle bir söylem, kısa vadede sempati toplasa da, uzun vadede toplumun hakikat duygusunu aşındırır. Oysa Ahmet Yesevî’nin dediği gibi, “Doğruluk kapısı hakikatin kapısıdır.” O kapının kapanması, yalnızca bireyin değil, toplumun da yolunu kaybetmesi anlamına gelir.

Ne yazık ki bu hastalık sadece bireyde kalmaz; sürekli yinelenen yalanlar, toplumun geri kalanında da bir kayıtsızlık ve kabullenmişlik oluşturur. Bu durum, “kolektif yanılsama” haline gelir. Bugün Türkiye’de, toplumsal tartışmaların merkezinde çoğu kez gerçekler değil, algılar yer almakta. Ekonomide yaşanan sıkıntıların üstünü örtmek için kullanılan iyimser tablolar ya da sosyal meselelerde gerçeği yansıtmayan istatistikler, mitomaniye benzer bir biçimde işliyor. İnsanlar, gerçeği bilseler dahi tekrar edilen söylemlerin etkisi altında kalıyor.

Mitomani en çok da bu yüzden tehlikelidir: Hakikati sıradanlaştırır, yanlışın normalleşmesine yol açar. Bugünün Türkiye’sinde siyaset kurumunun, medyanın ve bireylerin hakikate sahip çıkması, toplumsal güvenin yeniden inşası için hayati bir zorunluluktur. Çünkü güven kaybolduğunda, ne demokrasinin, ne ekonominin, ne de bireysel ilişkilerin sağlam bir zeminde yürümesi mümkündür.

Modern psikiyatri mitomaniyi tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlık olarak görür. Psikoterapi, uzman desteği ve gerektiğinde ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir. Ancak her şeyden önce bireyin kendi hastalığının farkına varması gerekir. Aynı durum toplumlar için de geçerlidir: Hakikatle yüzleşmeden, sorunların üstesinden gelmek imkânsızdır.

Unutmamalıyız ki dürüstlük, sadece bireysel bir erdem değil; toplumsal geleceğin de sigortasıdır. Yalanın hastalık haline geldiği yerde hakikatin sesi kısılır, güvenin temeli çatırdar. Mitomani ile mücadele, yalnızca birey için değil, milletin geleceği için de toplumun bir görevidir. Çünkü hakikati kaybeden bir toplum, aslında kendi varlığını da kaybetmeye başlar.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)