Türkiye’nin Yerli Nükleer Reaktör Geliştirme Çağrısı Üzerine Değerlendirme
T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 14 Eylül 2025 tarihinde “Yerli Nükleer Reaktör Geliştirilmesi Projesi” çağrısını duyurdu. Bu çağrı, ülkemizin enerji politikası ve teknoloji vizyonu açısından stratejik bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Artan enerji talebi, fosil yakıtların sınırlılığı ve iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri dikkate alındığında, nükleer enerjiye yönelmek Türkiye için yalnızca bir tercih değil, aynı zamanda bir zorunluluk haline gelmiştir.
Nükleer enerji, karbon nötr yapısı ve yüksek enerji yoğunluğu ile sürdürülebilir bir enerji sisteminin en kritik bileşenlerinden biridir. Bugün dünyada 38 ülke, 440 nükleer santral aracılığıyla yaklaşık 2700 milyar kWh elektrik üretmektedir. Bu miktar, Türkiye’nin tüm enerji kaynaklarından ürettiği yıllık elektriğin yaklaşık dokuz katına denk gelmektedir. Böylesine yoğun kullanılan bir teknolojiyi ülkemize kazandırmak, enerji arz güvenliğimiz kadar teknolojik bağımsızlığımız açısından da kritik öneme sahiptir.
Türkiye, Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile bu alanda önemli bir eşiği aşmış durumdadır. Akkuyu yalnızca bir enerji tesisi değil, aynı zamanda enerji bağımsızlığı, arz güvenliği ve düşük karbon hedefleri bakımından stratejik bir yatırımdır. Tam kapasite devreye girdiğinde Türkiye’nin elektrik üretiminin yaklaşık %10’unu karşılayacaktır. Ancak, 2025 çağrısının hedefi bunun ötesine geçerek yerli tasarımlar geliştirmek, ileri nesil reaktörler ve Küçük Modüler Reaktörler (SMR) gibi teknolojilerde söz sahibi olmaktır.
IV. nesil reaktörler (Gen-IV), geleneksel reaktörlerin düşük verimlilik ve atık sorunlarına çözüm sunmaktadır. Daha yüksek sıcaklıklarda çalışarak elektrik üretim verimini artırmakta, hidrojen üretimi ve sanayi uygulamalarına doğrudan enerji sağlamaktadır. Ayrıca pasif güvenlik sistemleri sayesinde daha güvenilir, yakıtı daha verimli kullandığı için de daha az atık üretmektedir. Bu özellikleriyle Gen-IV reaktörler, geleceğin düşük karbonlu enerji altyapısında kilit rol oynayacaktır.
Türkiye’nin çağrısında III+ nesil ticari reaktörlerden IV. nesil tasarımlara (ergimiş tuz reaktörleri, hızlı reaktörler, süperkritik su reaktörleri, vb.) ve özellikle SMR ile mikroreaktörlere kadar geniş bir yelpazeye vurgu yapılmaktadır. Bu yaklaşım, IAEA ve OECD-NEA’nın küresel eğilimlerle ilgili öngörüleriyle tamamen örtüşmektedir. SMR’ler, sanayi bölgeleri, limanlar, hidrojen üretim tesisleri ve bölgesel ısıtma gibi esnek uygulamalarda önemli çözümler sunarken, Türkiye’nin yerli sanayi kapasitesini geliştirmesi için de güçlü bir fırsat penceresi açmaktadır.
Elbette ki sıfırdan bir ticari reaktör geliştirmek uzun zaman ve yüksek maliyet gerektirir. Ancak aşamalı yerlileştirme ve teknoloji hazırlık seviyeleri (çağrıda belirtildiği gibi THS=2 ‘den THS=7’e) üzerinden ilerleyen bir program bu hedefi erişilebilir kılabilir. Türkiye’nin güçlü makine imalatı, çelik, basınçlı kap, otomasyon ve savunma sanayisinden gelen hassas üretim tecrübeleri nükleer teknolojiye aktarılabilir. Bunun için nükleer güvenlik kültürünün güçlendirilmesi, uluslararası standartlara uyum ve nitelikli insan kaynağı eğitimi için bunun çağrılar ve projeler büyük önem taşımaktadır.
Başarı için bu çağrı yalnızca bir niyet beyanı olarak kalmamalı; planlı, iyi fonlanmış, kurumsal sahipliği güçlü ve uzun vadeli bir programa dönüştürülmelidir. TENMAK-ÇNAEM’in merkez rolünün güçlendirilmesi, araştırma reaktörleri ve Ar-Ge altyapısına yatırım yapılması, üniversite-sanayi işbirliklerinin teşvik edilmesi, nitelikli insan kaynağının yetiştirilmesi ve uluslararası işbirliklerinin artırılması kritik adımlar olacaktır. Ayrıca, reaktör güvenliği alanında fiziksel koruma, siber güvenlik, nükleer malzeme kontrolü ve yerli yazılım/donanım geliştirilmesi gibi alanlarda kapasitenin artırılması, lisanslama süreçlerini hızlandıracak ve dışa bağımlılığı azaltacaktır.
Bugün dünya genelinde nükleer enerjiye yeniden yönelim artarken, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynakların süreksizliği baz yük ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Ayrıca yapay zekâ, veri merkezleri ve elektrikli ulaşımın artan enerji talebi, nükleer enerjiyi daha da kritik hale getirmektedir. SMR ve mikroreaktörler gibi esnek ve hızlı devreye alınabilen teknolojiler, bu yeni enerji düzeninde ön plana çıkmaktadır.
Türkiye için önemli fırsatlar arasında SMR ve mikroreaktörlerin üretimi ve ihracatı, yüksek katma değerli alt bileşenlerin (basınçlı kap, pompa, ısı eşanjörü, kontrol yazılımı, vb.) geliştirilmesi, mühendislik ve lisanslama hizmetleri sunulması, bölgesel enerji sağlayıcısı ve teknoloji lideri olma hedefi yer almaktadır. Bu fırsatların hayata geçirilmesi için fikri mülkiyet yönetimi, finansman modelleri, tedarikçi geliştirme programları ve insan kaynağı yatırımlarının eşgüdümlü şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin yerli nükleer reaktör çağrısı, yalnızca enerji güvenliğine değil, aynı zamanda uluslararası pazarlarda rekabetçi bir teknoloji sağlayıcısı olma vizyonuna hizmet edebilir. Doğru strateji, şeffaf iletişim, bilimsel işbirlikleri ve kararlı politikalarla desteklenirse, bu girişim Türkiye’yi ileri teknolojiler üreten ülkeler sınıfına sokacak ve ülkemizin jeopolitik konumunu güçlendirecektir.
MİA raporunu değerlendirdiğim 18 Eylül 2005 tarihli yazımda da belirttiğim gibi Türkiye’nin dünyadaki kritik teknolojileri devletimizin en üst düzeyinde sahiplendiğini göstermesi, geleceğimize güvenle bakmamızı sağlaması açısından da ayrıca önemlidir.
Nükleer enerji, doğal kaynaklara değil bilgi ve teknolojiye dayalıdır. Yetişmiş insan gücümüzle, yerli reaktör geliştirme programını başarıyla hayata geçirebilir ve Türkiye’yi enerji ve teknoloji alanında bölgesel bir lider konumuna taşıyabiliriz.
Prof. Dr. Hacı Mehmet Şahin
Gazi Üni. Öğr. Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı | Köşe Yazarı
hmsahin@gazeteankara.com.tr
YORUM YAP