YAZARLAR

08 Ekim 2025 Çarşamba, 08:45

21. Yüzyılda Yükseköğretimde Akreditasyon ve Eğitim Sürelerinin Yeniden Düşünülmesi

Yirmi birinci yüzyılda ülkelerin en büyük sermayesi, nitelikli insan kaynağıdır. Bu sermaye, yalnızca bir nüfus çoğunluğundan ibaret değil; yetkinliği, yeterliliği, yeteneği ve becerisi garanti altına alınmış bir insan topluluğu anlamına gelir. Dolayısıyla yükseköğretimdeki her adım, aslında geleceğin iş gücü piyasasını, toplumsal kalkınmayı ve uluslararası rekabet gücünü şekillendirir.

Bugün dünyaya baktığımızda, yükseköğretim kurumlarının artık yalnızca “diploma veren” kurumlar olmadığını görüyoruz. ABD’den Almanya’ya, Japonya’dan Avustralya’ya kadar tüm gelişmiş ülkelerde üniversiteler, akreditasyon süreçleriyle mezunlarının yetkinliklerini belgeleyen bir kalite güvencesi sistemine sahiptir. Bu sistemler hem kurumsal akreditasyonla üniversitenin bütünü hem de program akreditasyonuyla tek tek bölümlerin kalitesini denetler.

Eğitim Süreleri: Sadece Zaman Değil, İçerik ve Yeterlilik

Eğitim süreleri, çoğu zaman “kaç yıl okumalıyız” tartışmasına indirgenir. Oysa mesele bundan ibaret değildir. ABD’de bazı üniversiteler üç yıllık lisans denemelerine başlarken, Avrupa’da Bologna Süreci çerçevesinde üç yıllık lisans ve iki yıllık yüksek lisans norm haline gelmiştir. Türkiye’de standart dört yıllık lisans eğitimi hâlâ geçerli, tıp ve mühendislik gibi alanlarda ise dört, beş ya da altı yıllık programlar uygulanıyor.

Burada asıl mesele, sürelerin “mezun yeterlilikleriyle” ilişkilendirilmesidir. Eğer üç yılda verilen eğitim, öğrencinin iş dünyasında ihtiyaç duyduğu bilgi, beceri ve yetenekleri tam olarak kazandırabiliyorsa, üç yıl da yeterlidir. Ancak içerik, uygulama, staj ve laboratuvar deneyimleri eksik kalıyorsa, sürenin kısalması yalnızca bir eksiklik doğurur.

Türkiye’de Akreditasyon Çabaları

Türkiye’de YÖKAK’ın kurumsal akreditasyon çalışmaları, MÜDEK’in mühendislik programlarını değerlendirmesi ve farklı alanlarda yeni akreditör derneklerin kurulması önemli adımlardır. Bu süreçlerin şeffaf yürütülmesi, kamuoyuna açıklıkla paylaşılması, öğrenci ve paydaş görüşlerinin dikkate alınması dikkat çekicidir.

Aynı zamanda ülkemizde Avrupa Komisyonu destekli olarak MEB ve YÖK bünyesinde yürütülen, başarıları tartışmalı MEGEP (Mesleki Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi) ve MTEM (Mesleki ve Teknik Eğitimin Modernizasyonu Projesi) gibi projeler üzerinden, program geliştirme, bölüm iyileştirme ve eğitim sürelerinin yeniden düzenlenmesi yönünde ciddi çalışmalar yapılmıştır. Ancak bu projeler, sürdürülebilirlik ve kalıcılık açısından tartışmaya açıktır.

Sertifika ve Belgelendirme Boyutu

Dünya örneklerinde yalnızca diplomalar değil, kısa süreli sertifika ve belgelendirme programları da resmi kalite sistemlerinin parçasıdır. ABD’de üniversite sertifika programları akredite edilebilmekte, İngiltere’de PGCert (Postgraduate Certificate) veya PGDip (Postgraduate Diploma) gibi belgeler resmi yükseköğretim belgeleri sayılmaktadır. Avustralya’da ise ulusal yeterlilik çerçevesinde sertifikalar, diplomalar ve ileri diplomalar açıkça tanımlanmıştır.

Türkiye’de de üniversite sürekli eğitim ve uygulama merkezleri aracılığıyla verilen sertifikaların ulusal kalite güvencesi sistemine dahil edilmesi bir ihtiyaçtır. Bu adım, yaşam boyu öğrenme politikasının kurumsallaşmasına hizmet eder.

Sistematik Bütünlük İhtiyacı

Uzmanlara göre, Türkiye’nin en önemli eksiklerinden biri de programların bütüncül bir yaklaşımla tasarlanmamış olmasıdır. “Eğitim programlarının belirlenmesi, sürelerinin tespiti, uluslararası standartlar ölçeğinde yeni bir metodoloji değil, bir ihtiyaçtır,” görüşü sıkça dile getirilmektedir.

Bu nedenle:

  • Program isimleri,
  • Ders yapı ve içerikleri,
  • Derslerin isimlendirilmesi

ulusal ve uluslararası standartlarla uyumlu şekilde yeniden düzenlenmelidir. Duplikasyonlara meydan verilmeden, sistematik bir kılavuz çerçevesinde bu yapılabilir. Üstelik bu kılavuzun uluslararası nitelikte hazırlanması, bağımsız finansman modelleriyle desteklenmesi ve tüm paydaşların katılımıyla yürütülmesi gerekir.

Sonuç: Kalite Bir Kültürdür

Türkiye yükseköğretiminde akreditasyon ve eğitim sürelerinin yeniden düşünülmesi, yalnızca akademik bir tartışma değil, 21. yüzyıl insan kaynağını yetiştirme meselesidir. Kalite güvencesi, sertifika ve diploma fark etmeksizin tüm eğitim çıktılarının güvenilirliğini garanti altına almalıdır.

Gelişmiş ülkelerin deneyimleri bize şunu gösteriyor: Akreditasyon yalnızca bir belge değil, kültürel bir dönüşümdür. Türkiye, paydaş katılımını güçlendirerek, şeffaflığı artırarak ve programlarını uluslararası standartlara uyumlu hale getirerek bu dönüşümü başlatabilir. Hatta başlatmak zorundadır. Ne yazık ki geç kalmaktadır. Üzülerek ifade etmeliyim ki, açtığı yeni programlarda bile bu eksiklik giderilememektedir.

Ve inanıyorum ki bu dönüşüm başladığında, yalnızca üniversiteler değil, ülkenin tamamı geleceğe daha güvenle bakacaktır.

Dr. Oğuz Poyrazoğlu
Gazi üniversitesi Öğretim Üyesi
Kurucu & Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı – Köşe Yazarı
opoyrazoglu@gazeteankara.com.tr

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)