Vav Gibi Başlayıp Elif Gibi Bitirmek: İki Harf Arasında Bir Ömür
Dünyaya “vav” gibi geliriz. Eğri, bükük, kendi içine kapanık, henüz anlamını arayan bir hâl üzere… Vav, insanın doğarken aldığı şekildir; acizliğini, ihtiyacını ve öğrenmeye açıklığını temsil eder. Sonra büyür, yürür, doğrulur, kendi varlığını kavramaya başlar. Hayatın içinde yol yürüdükçe, bilgiyle, tecrübeyle, sorumlulukla doğrulur; kimi zaman kırılır, kimi zaman toparlanır. Yolun sonunda ise hepimiz “elif” gibi düz gideriz. Dosdoğru, tek ve sade…

İnsanın vav ile elif arasındaki seyri, aslında onun gerçek hikâyesidir. Çünkü hayat, başlangıç ve son arasındaki o dar aralığın içindeki anlam çabasından ibarettir.
Bugünün hızlı tüketilen gündemlerinde, her şeyin birkaç saniyelik zaman dilimine sıkıştığı bir dünyada insan, kendi iç yolculuğunu çoğu zaman unutur. Modern toplumun bireyi, çokluk içinde yalnızlaşırken, anlam üretmek yerine gündelik koşuşturmanın ağırlığı altında ezilir. Oysa insanı insan yapan, yaşadığı zamanın ne kadar dolu veya ne kadar yoğun olduğu değil, o zamanın ne kadar bilinçli ve ne kadar nitelikli yaşandığıdır.
Üç günlük dünya derler… Abartıdır belki ama mesajı açıktır: Bize sunulan ömür, görece kısadır. Bu nedenle “vav” gibi başlayıp “elif “gibi bitirmek, yalnızca bir metafor değil, yön tayin eden bir yaşam felsefesidir.
Vav’ın eğriliği, insanın kendini aradığı dönemleri anlatır. Hatalar yapılır, yollar şaşar, insan bazen kendi karanlığında kaybolur. Fakat vav aynı zamanda potansiyeli de taşır; içindeki kıvrım, insanın içinde saklı olan iyiliğin, adaletin, emeğin ve merhametin kıvrımıdır. İşte bu kıvrımı zamanla düzleştirmek, kendimizi yeniden inşa etme iradesiyle mümkündür.
Elif, hayatın sonunda durduğumuz yeri hatırlatır: “Ne bıraktım?” sorusunun cevabıdır. Dürüstlüğü, erdemi, adaleti, hakkaniyeti yaşamına ilke edinebilmiş bir insanın elif gibi duruşu, arkasından bir iz, bir değer, bir eser bırakır.
Bugün toplumların ihtiyacı tam da budur: Vav hâlinden utanmayan, fakat orada da kalmayan; eksikliğini bilen ama eksikliğini kader saymayan; doğrulma cesareti gösteren bireyler… Onlar ki sadece kendi yaşam alanlarını değil, ülkenin sosyal dokusunu, bilim dünyasını, iş yaşamını, komşuluk ilişkilerini ve kültürel atmosfere dair her alanı değiştirebilirler.
İşte bu nedenle her birimiz, kendi hayatımıza şu soruyu sormalıyız: Vav ile elif arasındaki yolculukta nasıl bir iz bırakıyoruz?
Şikâyet ederek mi, üretip çoğaltarak mı? Tüketerek mi, anlam inşa ederek mi? Kendimize kapılar kapatarak mı, başkalarına kapılar açarak mı?
Sonuçta hepimiz aynı yolculuğun yolcusuyuz ve bu yolculukta asıl değer, ömrün uzunluğu değil; ömrün ne kadar kaliteli geçirildiğidir.
Vav gibi başladığımız bu hayatı, elif gibi dimdik, sade ve vakar içinde tamamlayabilmeyi dilerim. Çünkü gerçek mesele, üç günlük dünyaya ne kadar insanlık sığdırabildiğimizle ilgilidir…
Saygılarımla
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
YORUM YAP