YAZARLAR

15 Ağustos 2025 Cuma, 00:00

Üniformanın Ardındaki Yorgun Yürekler: Emniyet Teşkilatının İşitilmeyen Çığlığı

Bir kış gecesi, Ankara’nın keskin ayazı sokakları sararken, bir baba-anne kendi evinin kapısından içeri giremiyor. Evde onu bekleyen çocuğu belki “Baba-anne, hadi kartopu oynayalım” diyecek; ancak o baba-anne, siren sesleri arasında başka bir sokakta, başka çocukların güvenliği için nöbette… Belki o gece evine dönemeyecek, hatta sabaha kadar kesintisiz görevde kalacak. İşte bu, Türk polisinin çoğu zaman görünmeyen, konuşulmayan gerçeğidir.

Türk Emniyet Teşkilatı, sadece güvenliğin teminatı değil; toplumun vicdanında adaletin, fedakârlığın ve vatan sevgisinin simgesidir. Ancak bu kutsal görevi yerine getiren emniyet mensuplarının yıllardır çözüme kavuşmayan sorunları artık göz ardı edilemez bir seviyeye ulaşmıştır. 1995’te yayımlanmış bir genelgeye dayanan çalışma saatleri, bilgi çağındaki Türkiye’de hâlâ geçerliliğini koruyor. Günlük 12 saati aşan, aylık 260 saate varan uzun mesailer; sadece fiziksel yorgunluk değil, aile bağlarının zayıflaması, çocukların anne veya babaların yüzlerini çok fazla göremeden büyümesi, bireyin kendi yaşamından kopması gibi derin sosyal sorunlar yaratıyor. Üstelik ek görevlerdeki yetersiz ödemeler ve keyfi görev dağılımları bu yükü daha da ağırlaştırıyor.

Teşkilat içinde sendikal örgütlenmenin olmayışı, polisin sesini güçlü şekilde duyurmasını engelliyor. İdari baskılar ve belirsiz uygulamalarla birleşen bu durum, mesleki motivasyonu zayıflatıyor, psikolojik yıpranmayı derinleştiriyor. Tüm bunlar, üniformanın ardında sessizce taşınan büyük bir yük olarak kalıyor.

Maddi ve sosyal haklar da emniyet çalışanlarının temel sorunlarından biri. Lojman eksikliği, kreş imkânlarının yetersizliği, aile desteğinin azlığı ve taban maaşların yaşam koşullarına göre düşük kalması, hayat kalitesini olumsuz etkiliyor. Fazla mesai ücretlerinin adil hesaplanmaması, ekonomik boyutun ötesinde, manevi bir adaletsizlik halini alıyor.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun mevcut düzenlemeleri, Emniyet Hizmetleri Sınıfı personelini diğer kamu çalışanlarına göre dezavantajlı konuma itiyor. Ek göstergelerdeki sınırlamalar, derecelendirme ve makam tazminatlarındaki eşitsizlikler, teşkilat içindeki liyakat duygusunu zedeliyor. Eğitimli, donanımlı personel hak ettiği kariyer basamaklarına çıkamıyor; terfi süreçleri bilgi ve birikimden çok unvan sınırlarına takılıyor.

Özellikle üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus ise, emekli polis memurlarının içinde bulunduğu mağduriyettir. Uzun yıllar boyunca zorlu şartlarda görev yapan, canını ortaya koyan bu kahramanlarımızın emeklilik hakları arasında 3.600 ek gösterge uygulamasından faydalanamayan ciddi bir kesim bulunmaktadır. Bu durum, emekli polislerin emeklilik maaşlarında ve sosyal güvenlik haklarında büyük oranda kayıplara yol açmakta, ekonomik açıdan yaşam standartlarının düşmesine sebep olmaktadır. Emeklilik döneminde hak ettikleri refahı ve saygıyı görememek, yıllarca fedakârlık yapan bu kesimde moral ve motivasyon kaybına neden olmaktadır. Üstelik bu mağduriyet, yalnızca bireysel bir sorun olmayıp, teşkilatın genel prestiji ve geleceğe dair motivasyonu açısından da olumsuz yansımalar yaratmaktadır. Kamu güvenliği hizmetine hayatını adayan polislerimizin emeklilik sonrası haklarının iyileştirilmesi, onlara duyulan saygının en somut göstergesi olacaktır. Bu nedenle, 3.600 ek gösterge uygulamasının genişletilerek, bütün emekli polis memurlarını kapsayacak şekilde düzenlenmesi acilen ele alınmalıdır.

Son dönemde TBMM gündemine getirilen bazı tasarılar; polislerin emeklilik yaşının artırılması, fazla mesai ve tatil çalışmalarına ilişkin düzenlemeler gibi konuları kapsıyor. 2024 yılının Aralık ayında, Türk Büro-Sen’in düzenlediği çalıştayda ise fazla mesai ücretlerinin iyileştirilmesi, performansa dayalı adil ödüllendirme, lojman ve sosyal hakların artırılması, kreş desteği sağlanması, kadro eksikliklerinin giderilmesi, mesleki sınavlarda mülakat uygulamasının kaldırılması ve 3600 ek göstergenin yükseltilmesi gibi öneriler sunuldu. Ancak henüz somut bir sonuç alınamadı.

Diğer yandan, sadece sahada görev yapan polis değil, teşkilatın sivil personeli de benzer sıkıntılarla karşı karşıyadır. Psikolog, sosyal çalışmacı, teknisyen gibi farklı tüm kadrolardaki çalışanlar için fazla mesai, yıllık izin ve kıyafet yönetmeliği konularında net, adil ve mevzuata uygun düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu belirsizlikler zaman zaman “mobbing” boyutuna ulaşan uygulamalara kapı aralayabilir.

Bugün polisimizin beklentisi yalnızca ekonomik iyileştirmeler değil; mesleki onuruna uygun, adaletli ve insan onurunu koruyan çalışma koşullarının sağlanmasıdır. Çünkü bir ülkenin güvenliği sadece sınırlarını koruyan askerle değil, gecesini gündüzüne katan, gerektiğinde canını seve seve ortaya koyan güvenlik güçlerinin huzur ve refahıyla başlar.

Unutulmamalıdır ki! Polisini gönül yorgunu düşüren bir millet, kendi geleceğini de tehlikeye atar. Artık söz sırası, bu ülkenin karar vericilerindedir. Siyasetçiler, polisimizin sesini duyup gereken adımları atmalı; kanun yapıcılar kalıcı çözümler sunmalıdır. Bu mesele sadece bir meslek grubunun değil, 85 milyonluk ülkemizin güvenlik ve huzur sorunudur.

Hepimiz belki de en çok şunu hatırlamalıyız! Gece yarısı, soğuk bir sokakta nöbet tutan o yorgun yürek, bizim huzur içinde uyumamız içindir.

Tez zamanda sorunların çözülmesi dileğiyle…

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)