YAZARLAR

26 Eylül 2025 Cuma, 00:00

Sessiz Çığlıkların Arasında Kalan Gazze ve Doğu Türkistan

Dünyamızın farklı köşelerinde yaşanan acılar, bazen uzak bir haberden öteye geçmez. Ancak Gazze ve Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlalleri, yalnızca ilgili toplumları değil, insanlığın vicdanını da sarsıyor. Hem İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları hem de Çin’in Doğu Türkistan’daki politikaları, uluslararası raporlara göre ciddi boyutlarda hak ihlallerini ortaya koyuyor. Bu iki farklı coğrafya, farklı tarihi ve kültürel bağlamlara sahip olsa da ortak bir trajediyi paylaşıyor: İnsan onurunun ihlali.

Hukukî Perspektif, Soykırım ve Cezasızlık

  • Gazze’de yaşananlar uluslararası hukuk açısından net bir şekilde tanımlanıyor. Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’nun 16 Eylül 2025 tarihli raporu, İsrail’in Gazze’de işlediği eylemleri “soykırım suçu” kapsamında değerlendiriyor. Soykırım Sözleşmesi’ndeki beş fiilden dördünün gerçekleştiği belirtiliyor: sivillerin öldürülmesi, ciddi fiziksel ve ruhsal zarar verilmesi, yaşam koşullarının bilinçli şekilde bozularak grubun yok oluşuna sebep olunması ve doğumları engelleyici tedbirlerin uygulanması… Ayrıca sağlık altyapısının hedef alınması ve yardım kuruluşlarına erişimin engellenmesi, sistematik bir “medicide” olarak tanımlanıyor.
  • Doğu Türkistan’da ise tablo farklı bir görünüm arz ediyor ama aynı ölçüde vahim. Çin’in Uygurlara ve diğer Müslüman topluluklara yönelik politikaları, keyfi tutuklamalar, toplama kampları, dini ibadetlerin engellenmesi ve kültürel asimilasyonla devam ediyor. Amnesty International ve BM raporları, bu uygulamaların uluslararası hukuk çerçevesinde ciddi ihlaller oluşturduğunu vurguluyor; ancak Çin, tüm iddiaları “mesleki eğitim” ve “terörle mücadele” gerekçesiyle reddediyor. Bu durum, cezasızlık politikasının bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

Sağlık Hizmetlerinin Yok Edilmesi ( Medicide )

  • Gazze’de hastaneler, doğum klinikleri ve üreme sağlığı merkezleri sistematik olarak hedef alındı. BM uzmanları, bu uygulamaların sağlık hizmetlerinin yok edilmesi anlamına geldiğini ve savaş suçu kapsamında değerlendirildiğini belirtiyor. Nüfusun büyük bir kısmının güvenli alanlardan uzaklaştırılması, temel insani hizmetlere erişimin engellenmesiyle birleşince, halkın yaşam hakkı ciddi biçimde tehdit altında.
  • Doğu Türkistan’da ise sağlık ihlalleri farklı bir şekilde kendini gösteriyor. Zorla çalıştırma kampları, dini ibadetlerin engellenmesi ve psikolojik baskı, sağlık ve ruh sağlığı üzerinde derin yaralar bırakıyor. Kamplarda tutulanların sağlık hizmetlerine erişiminin kısıtlanması, uluslararası toplumun ciddi endişe duyduğu bir diğer alan.

Dini Özgürlüklerde Sessiz Bir Çığlık

  • Gazze’de camiler, dini yapılar, kutsal alanlar ve sivil hedefler hedef alınıyor. UNESCO ve BM raporları, bu tahribatın yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir felaket olduğunu bildiriyor. İnsanlar, ibadetlerini sürdürme hakkından mahrum bırakılıyor; manevi hayatları adeta sistematik bir baskıya maruz kalıyor.
  • Doğu Türkistan’da ise durum farklı bir baskı biçimi ile devam ediyor. Çin’in “sinicization” politikası, Uygurların dini ve kültürel kimliklerini hedef alıyor; camiler kapatılıyor, dini liderler tutuklanıyor, kitaplar yasaklanıyor. Uluslararası raporlar, bu uygulamaların sadece bireysel hakları değil, kolektif hafızayı ve kültürel sürekliliği de tehdit ettiğini ortaya koyuyor.

Kültürel Mirasın Tahribi, Kimlikler Siliniyor

  • Kültür, bir toplumun hafızasıdır. Gazze’de tarihi eserler, kültürel yapılar sistematik olarak hedef alınıyor. PEN America ve UNESCO raporları, bu tahribatın Filistinlilerin kimliklerini silmeye yönelik bir çaba olarak görüldüğünü ifade ediyor.
  • Doğu Türkistan’da da benzer bir süreç yaşanıyor. Kültürel miras, tarihî eserler ve Uygur kimliği üzerinde baskı artıyor; uluslararası raporlar, bu politikaların yalnızca bugünü değil, gelecek kuşakların hafızasını da tehdit ettiğini belirtiyor.

İnsanlık İçin Bir Çağrı!

Gazze ve Doğu Türkistan’da yaşananlar, insan haklarının evrensel değerler çerçevesinde korunması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Hukukî yükümlülükler, uluslararası denetim mekanizmaları ve insani sorumluluk, yalnızca belgelerde yazan birer kavram olmamalı; somut adımlar atılmalı ve ihlallerin failleri hesap vermelidir.

Bizler, sessiz çığlıkları duyma ve insanlık adına sesimizi yükseltme sorumluluğuna sahibiz. Gazze’deki çocukların, Doğu Türkistan’daki ailelerin ve tüm mağdurların yaşadığı acı, sadece coğrafi bir uzaklık meselesi değildir; insanlığın sınıfta kaldığı vicdan sınavıdır.

Uluslararası toplum, tarihe not düşecek bir sorumlulukla hareket etmezse, göz yummak, ihlalleri sürdürmekle eşdeğer olacaktır. İnsanlık, bu sessiz çığlıklara kulak vermeli; adalet ve merhametle amasız koşulsuz hiç gecikmeden cevap vermelidir.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)