YAZARLAR

25 Temmuz 2025 Cuma, 08:00

Ankara Sadece Başkent Değil, Bir Medeniyet Haritasıdır: Turizmde Ankara Gerçeği

"Ankara Kalesi’nden Hamamönü’ne, Etnografya’ Müzesi’nden Hacı Bayram Veli Cami’ye uzanan bir tarih koridorunda kültürel uyanışa çağrı!”

Bazı şehirler vardır; isimleri haritada basit birer yer adı gibi görünse de, her taşında bir medeniyetin hikâyesini saklarlar. O şehirler, yalnızca coğrafyanın değil, tarihin ve insan ruhunun da haritasını çizerler. İşte bu şehirlerin en başında gelir Ankara… Cumhuriyetin başkenti olduğu kadar, Anadolu’nun belleğidir de Ankara. Ve bu belleğin en gür, en vakur sesi Ankara Kalesi’nin surlarında yankılanır.

Ankara Kalesi… Sadece taşlardan örülmüş bir sur değil; Hitit’ten Roma’ya, Bizans’tan Selçuklu’ya ve Osmanlı’ya kadar geçen binlerce yılın sessiz bir tanığıdır. Ziyaretçi, o surların dibinde yürürken yalnızca bir gezi yapmaz; aynı zamanda tarihle göz göze gelir, geçmişin nefesini bugünün omuzlarında hisseder. Kalenin zirvesinden bakıldığında görülen manzara, yalnızca bir şehir panoraması değil; bir milletin kültürel sürekliliğinin, yüksek çözünürlüklü kamerayla  çekilmiş fotoğrafı gibidir. 

Ancak Ankara’nın kültürel mirası yalnızca kaleyle sınırlı değildir. Ankara Kalesi'nin eteklerinden aşağıya doğru süzülen sokaklar, bizleri Hamamönü’nün taş döşeli yollarına çıkarır. Taceddin Dergâhı’nda Mehmet Akif’in istiklal ruhuyla yazdığı mısralar yankılanır hâlâ. Her bir duvar, her bir kapı tokmağı, tarihin ağırbaşlı suskunluğuyla konuşur burada. Bir Selçuklu eseri olan Aslanhane Camii'nin sade ama ruhani mimarisi, Türk-İslam sanatının vakur bir örneğidir; kiminin duası, kiminin hayretiyle taşlarına sinmiştir.

Hacı Bayram Veli Camii ve Çevresi ise Ankara’nın inanç haritasındaki mihenk taşıdır. Roma’dan kalan Augustus Tapınağı ile yan yana duruşu, farklı inançların, farklı medeniyetlerin bu topraklarda nasıl iç içe geçmiş olduğunu gösteren ender örneklerden biridir. Burada yükselen her ezan, geçmişin sesiyle geleceğin çağrısını aynı anda taşır göklere.

Ankara’yı gezen bir turist, yalnızca bir şehirde değil; adeta açık hava müzesinde dolaşır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en saygın arkeolojik koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapar. Paleolitik dönemden Roma’ya kadar kesintisiz bir insanlık tarihini, titizlikle sergileyen bu müze; Ankara’nın değil, insanlığın ortak hafızasıdır. Hemen yanı başındaki Rahmi Koç Müzesi, geçmişin teknolojik serüvenini bugünün gözleriyle keşfetmek isteyenler için eşsiz bir deneyimdir.

Etnografya Müzesi ise Türk milletinin geleneksel yaşam biçimlerinin zarif bir sahnesidir. Oymalı sandıklar, el dokuması halılar, halk giysileri… Bu müze sadece bir koleksiyon değil; geçmişteki bir evin sıcaklığını, bir annenin dualı bohçasını, bir çocuğun masum oyununu sergileyen bir hafıza mahzenidir.

Ve elbette, Türkiye’nin ulusal anlamda ilk Tabiat Tarihi Müzesi olma unvanını taşıyan Maden Tetkik ve Arama (MTA) Şehit Cuma Dağ Tabiat Tarihi Müzesi, Ankara’nın kültürel mirasına katkı sunan bir diğer önemli duraktır. 7 Şubat 1968 tarihinde MTA Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan müze, 2003 yılında yeni binasına taşınarak çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak ziyaretçilerine ücretsiz olarak kapılarını açmıştır. Müzenin sergi salonlarında, Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden derlenmiş, hepsi birbirinden önemli ve değerli 5000’i aşkın örnek yer almaktadır. Bu zengin koleksiyon, Ankara’nın doğal mirasına ışık tutan nadide bir hazinedir.

Ziyaret edilmesi gereken bir başka mekân; Keçiören ilçemizde buluna Karargâhtepe ise, Ankara’nın bağımsızlık yürüyüşündeki en sessiz ama en derin izlerinden biridir. Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının 123 gün boyunca karargâh olarak kullandığı bu mekân, sadece bir taş bina değil, bir milletin kaderinin yazıldığı yerdir. Bugünkü Meteoroloji Genel Müdürlüğü binası içinde kalan bu yapı, Cumhuriyet’in ilk adımlarının atıldığı, kararların alındığı ve geleceğin planlandığı kutsal bir hatıradır. Ankara’nın sadece başkent değil, aynı zamanda bir medeniyet haritası olduğunu fısıldayan tarihi duraklardandır.

Peki, bütün bu zenginliklere rağmen neden Ankara hâlâ hak ettiği turistik ilgiyi görememektedir? Türkiye, 2024 yılında 61,1 milyar dolar turizm geliri elde etti, 52-56 milyon yabancı turist ağırlandı. Ancak bu tabloda Ankara’nın payına düşen yalnızca 650 bin yabancı turist. Oysa Ankara, yalnızca “devlet dairelerinin başkenti” değil; aynı zamanda kültürel derinliğiyle, çok katmanlı tarihiyle, eşsiz ruhani atmosferiyle bir medeniyet duruşudur.

Turizm yalnızca bir sektör değil; şehirlerin hafızasını görünür kılma sanatıdır. Ankara’nın görünürlüğü, tıpkı Ankara Kalesi gibi; yüksek ama unutulmuş, görkemli ama anlatılamamış bir gerçekliktir. Kaleye çıkan taş merdivenler, yalnızca bir tepeye değil; ihmale uğramış bir kültürel mirasa da tırmanış gibidir. Bu mirası ayağa kaldırmak için tanıtımın dili yeniden yazılmalı, Ankara bir "geçiş güzergâhı" değil, başlı başına "bir durak" hâline getirilmelidir.

Zincirli Camii’nden Roma Hamamı’na, Julianus Sütunu’ndan Atatürk Orman Çiftliği’ne, TCDD Demiryolları Müzesi’nden CerModern’e kadar uzanan bu kültürel zincirin her halkası, Ankara'nın turizmdeki potansiyelini parlatan birer cevherdir. Bu cevherlerin parlaması içinse yalnızca yatırım değil, vizyon gereklidir. Şehir markalaşmalı, değerleri dijital platformlarda görünür kılınmalı, tematik rotalarla çeşitlendirilmelidir.

Sonuç Olarak

Ankara Kalesi’nin surlarında gezerken taşların bize anlattığı bir sır vardır: “Beni gören geçmişi tanır, beni anlayan geleceği kurar.” Bu taşlar, yalnızca mimari birikimi değil; aynı zamanda bir milletin hafızasını taşır.

Ve unutulmamalıdır: Başkent olmak sadece yönetim merkezi olmak değil; tarihî, kültürel ve manevi öncülüğü de üstlenmektir. Ankara bu yükü taşıyabilecek kudrete ve kimliğe sahiptir. Bu kimlik tanıtıldıkça, başkentimiz yalnızca siyasi değil; turistik anlamda da bir medeniyet başkenti olacaktır.

Çünkü her medeniyetin bir kalbi vardır. Anadolu’nun kalbi ise hâlâ o sessiz taşların ardında, Ankara Kalesi’nin gölgesinde atmayı bekliyor!  Uyandırma zamanı gelmedi mi?

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)