20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı: Mazlum Bir Milletin Çığlığına Anavatanın Cevabı
Bugün takvimler 20 Temmuz’u gösteriyor. Ama bu tarih, sıradan bir gün değildir. Bu tarih, Kıbrıs adasında yıllardır ezilen bir halkın sesine kulak vermenin, vicdanla hareket etmenin, tarihin yüklediği bir sorumluluğu tereddütsüz yerine getirmenin adıdır. 20 Temmuz 1974; zulmün, acının ve insanlık dışı uygulamaların karşısında duran bir milletin, barışa giden yolda attığı kararlı adımdır.
Kıbrıs Barış Harekâtı, sadece bir askeri müdahale değil; aynı zamanda insanlığın, kardeşliğin, adaletin ve haysiyetin ayakta tutulduğu bir dönüm noktasıdır. O gün, Yavru Vatan’da Türk olmak suç sayılmıştı. Kadınlar ağlıyor, çocuklar korku içinde saklanıyordu. Her köşeye sinmiş bir Rum faşizmi, adanın kuzeyindeki Türk varlığını silmeye adeta ant içmişti. İnsanlar sadece etnik kökenlerinden dolayı kurşuna diziliyor, köyler yakılıyor, camiler kurşunlanıyordu.
Ve işte o anda, Anavatan Türkiye bir sabah vakti tüm dünyaya seslendi: “Garantörlük hakkımızı kullanıyoruz; ama asıl olarak, insanlığın vicdanına ses oluyoruz.”
Başbakan rahmetli Bülent Ecevit’in o meşhur sözleri hâlâ kulaklarımızdadır:
“Biz aslında savaşa değil, barışı getirmeye gidiyoruz.”
Bu söz, sadece diplomatik bir açıklama değil; binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin, mazluma el uzatma ahlakının, adaleti sahiplenme bilincinin yansımasıydı.
Yanında bir başka tarihi isim vardı: Başbakan Yardımcısı rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan. O da bilirdi ki, bu müdahale bir ideolojinin değil; bir milletin, bir inancın ve bir kardeşliğin gereğiydi. Ve adanın kuzeyinde bir başka ölümsüz lider, Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş… Varlığını Türk kimliğine borçluyum diyen bir liderdi o. Direndi, ayakta kaldı, halkını birleştirdi. O günlerde gökyüzü zifiri karanlıktı ama Denktaş, umutla “Anavatan bizi yalnız bırakmaz, gelecek” dedi. Ve geldi...
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahraman evlatları, Kıbrıslı mücahitlerle omuz omuza çarpıştı. Dağlar şahitlik etti, toprak minnetle kucak açtı. Mehmetçik, barışı sadece silahıyla değil; kalbiyle, bir milletin duasıyla, insanlığıyla getirdi. Her kurşun, bir can almak için değil, bir çocuğun geleceğini savunmak içindi. Her adım, esaret zincirlerini kırmak içindi.
Bugün, Kıbrıs Türk halkı kendi devletinde, kendi bayrağı altında özgürce yaşıyorsa; bu, 1974'te yazılan destanın eseridir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı, sadece bir siyasi yapı değil; bir varoluşun, bir direnişin ve bir milletin fedakârlığının sembolüdür.
Şehitlerimiz…
O yiğitler ki, adını bile duymadıkları köylerin sokaklarında can verdiler. Sırf bir çocuk artık korkuyla uyanmasın diye.
Gazilerimiz…
Bir uzuvlarını değil, bir parçalarını bıraktılar o topraklarda.
Ve anneler…
Oğlunun ardından sessizce dua eden, gözyaşını içine akıtan, ama hiçbir zaman “Neden?” demeyen analar…
Hepsine bin selam olsun.
Hepsine minnet borçluyuz.
Bugün 20 Temmuz.
Bugün sadece bir zafer günü değil; insanlığın, vicdanın ve kardeşliğin yeniden doğduğu gündür.
Kıbrıs Barış Harekâtı, bir milletin yalnızca gücünü değil; onurunu, vicdanını, merhametini tarihe yazdırdığı gündür.
Unutmadık.
Unutmayacağız.
Ve evet, unutturmayacağız!
Saygılarımla.
Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi”
YORUM YAP