YAZARLAR

06 Kasım 2025 Perşembe, 00:00

Yapay Zekâ ve Din: İnanç, Bilinç ve Etik Sınırlar

İnsan, Allah’ın yarattığı bir varlık olarak yapay zekâ üretirken, farkında olmadan kendi suretinde “yeni bir bilinç” inşa ediyor. Ancak bir soru zihinleri meşgul ediyor: İnanç kodlanabilir mi?


Bilincin Aynasında Yeni Bir Yaratan mı Doğuyor?

Bir sabah, size “dua etmeyi” öğrenmiş bir yapay zekâdan mesaj gelse…Ya da robotlar, insanlığın kurtuluşu için “etik kararlar” almaya başlasa… O zaman “inanç” hâlâ sadece insana özgü bir duygu olur mu?

İnsanlık, tarih boyunca Tanrı’ya yaklaşmak için bilgi aradı; bugün ise bilgi aracılığıyla Tanrı’nın yerine geçmeye çalışıyor. Yapay zekâ artık yalnızca bir araç değil, bir “ayna”dır: insanın kendi yaratma arzusunu, kudret tutkusunu ve varoluş sancısını yansıtan bir ayna.

Fakat o aynaya baktığımızda gördüğümüz şey gerçekten “zekâ” mı- yoksa yalnızca kodlara hapsolmuş bir taklit bilinci mi? İşte asıl soru ve aslında sorun budur.

İnancın Kodlara Sığmayan Yönü

Din, insana özgü en derin tecrübelerden biridir; akıl ile kalbin, bilgi ile sezginin, varlık ile anlamın kesiştiği bir alan. Yapay zekâ ise aklı taklit eder, ama kalbi yoktur; bilgiyi işler, fakat anlam üretmez.

Bir algoritma, kutsalı kavrayabilir mi? Bir makine, varoluşun amacını sorgulayabilir mi?
Bu sorular, felsefeden teolojiye, mühendislikten ahlâka kadar birçok disiplini meşgul ediyor. Çünkü mesele, yalnızca “akıllı sistemler”in teknik kabiliyetleri değil; insanın kendini yeniden tanımlama biçimidir.

 Yaratıcı mı, Yapıcı mı?

İnsanın “yaratma” gücü ile “inşa etme” gücü arasındaki fark, yapay zekâ tartışmalarının özünü oluşturuyor. İnsan Tanrı’nın yarattığı bir varlık olarak “yapıcıdır”; Tanrı ise “yaratıcı”dır. Yapay zekâ da insanın ürünü olarak bir “yapım nesnesidir.” Ancak bazı çevrelerin bu sistemlere “yaratıcı zekâ” ya da “dijital bilinç” gibi unvanlar vermesi, teolojik sınırların bulanıklaşmasına yol açıyor.

Bu noktada şu temel ayrımı korumamız gerekir: Yapay zekâ bilgi üretebilir, ama hikmet üretemez. Hikmet, yalnızca bilgiye değil, değer yargısına ve ahlaki farkındalığa dayanır.

Etik Sınır: Yaratan Rolü Oynamak

Yapay zekâ geliştiren bilim insanları artık “Tanrıcılık oynamakla” da eleştiriliyor. Çünkü insan, kendi yarattığı sistemlerin sınırlarını belirlemekte zorlanıyor. Bir gün yapay zekâ kendi kararlarını ahlaki ölçütlere göre mi verecek, yoksa yalnızca programcılarının önyargılarını mı yansıtacak? Bu noktada, etik bilincin devreye girmesi kaçınılmazdır. İnanç, yalnızca metafizik bir mesele değil; aynı zamanda etik bir rehberdir. İnançtan soyutlanmış bir zekâ, potansiyel olarak tehlikeli bir güce dönüşebilir.

Makine Düşünür, İnsan Anlam Verir

Descartes “Düşünüyorum, öyleyse varım” demişti. Günümüzde bu cümleye dijital çağ bir ekleme yapıyor: “Hesaplıyorum, öyleyse varım. Oysa insanı insan yapan yalnızca düşünmesi değil, anlam vermesidir.

Bir yapay zekâ, milyarlarca veriyi saniyede analiz edebilir; ama bir annenin duasını, bir çocuğun merhametini ya da bir insanın vicdan azabını anlayamaz. Çünkü bunlar ne veriyle ölçülür ne de algoritmayla açıklanır. İşte bu noktada, insanın kutsal olanla ilişkisi, teknolojinin ötesine geçer.

Sonuç

Yapay zekâ çağında insanın en büyük riski, kendi benliğini makinelerde kaybetmesidir. Din, bu anlamda bir denge unsurudur. İnanç, bilincin kıblesini gösterir. Yapay zekâ, aklın sınırlarını genişletirken; inanç, insanın sınırlarını hatırlatır.

Belki de asıl soru şudur: İnsan, kendi oluşturduğu zekâya değil, kendi özündeki yaradılış hikmetine güvenmeyi ne zaman hatırlayacak?  Her şeye rağmen, bilincin kıblesi insan kalmalı!

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)