YAZARLAR

03 Kasım 2025 Pazartesi, 08:00

Bilim Tarihine Yön Veren Ama Değeri Bilinmeyen Kadın Bilim İnsanları

Bilim tarihi çoğu zaman erkek isimleriyle doludur: Newton, Einstein, Nikola Tesla… Ama aynı satır aralarında, mütevazı ama kararlı kadınların adımları da yankılanır. Onlar, laboratuvarların loş ışığında insanlığın geleceğini kuran sessiz kahramanlardır. Yüzyıllardır unutuldular; ama bilimin vicdanında hep yaşadılar. Bunlardan bazıları;


Hypatia (MS 370–415) :
Bilimin ilk kurbanı; matematik, felsefe ve astronomide erkeklerle yarışan, hatta onları geride bırakan bir bilgeydi. Öğrencileri arasında devlet adamları, filozoflar vardı. Ama o dönem, bir kadının düşünmesi bile suçtu.

Bir gün, fanatik bir kalabalık “kadın filozof”u sokakta linç etti. Hypatia’nın ölümü, bilimin tarihine kazınan ilk utanç sayfasıdır. O gün bilimi susturdular; ama onun ölümüyle aklın sesi çağlar boyu yankılandı. Bugün her kadın bilim insanı, Hypatia’nın yarım kalan cümlesini tamamlamaya çalışyor.

Mary Anning (1799–1847) : İngiltere kıyılarında deniz kabukları arasında tarih arayan bir genç kadındı. Fosillerin dilini çözerek dinozorların varlığını kanıtladı. Ama o dönemde kadınların bilim topluluklarına girmesi yasaktı. Keşifleri erkeklerin adıyla yayımlandı. Bilim O'nun elleriyle geçmişi kazdı; ama tarih adını toprağa gömdü.

Mary Sommerville (1780–1872) : Matematikle astronomiyi birleştiren “bilim yazarlığı”nın öncüsüydü. Newton’un karmaşık teorilerini halka anlatan ilk kişiydi. Yine de “kadın çevirmen” olarak anıldı. Bugün Oxford’daki Somerville Koleji, onun sessiz direnişinin simgesidir.

Ada Lovelace (1815–1852) : Charles Babbage’ın “Analitik Makinesi” üzerine notlar yazarken, modern bilgisayarın temellerini attı. Ada Lovelace, tarihin ilk bilgisayar programcısıydı. Ama yüzyıllarca “Babbage’ın yardımcısı” olarak anıldı. Bugün yazılan her satır kod, onun hayal gücünün eseridir.

Emmy Noether (1882–1935) : Matematiğin diliyle evrenin yasalarını çözdü. “Noether Teoremi” olmasaydı, Einstein’ın genel göreliliği eksik kalırdı. Ama Almanya’da profesör olmasına izin verilmedi, çünkü kadındı. Einstein, “Noether olmadan bilim eksiktir.” Demişti.

Marie Curie (1867–1934) : Radyum ve polonyumu keşfetti, iki farklı dalda Nobel kazandı. Ancak erkek meslektaşları kahramanlaştırılırken, Marie hâlâ “bilim yapan bir kadın” olarak görüldü. Laboratuvarında ölümcül ışıkların ortasında insanlık için çalıştı.

Lise Meitner (1878–1968) : Atomun parçalanma fikrini ortaya attı, nükleer fisyonu açıkladı. Ama Nobel Ödülü erkek meslektaşına verildi. Yıllar sonra 109 numaralı elemente onun onuruna “Meitneryum” adı verildi.

Cecilia Payne (1900–1979) : Yıldızların hidrojen ve helyumdan oluştuğunu kanıtladı. Tezine inanmadılar. Yıllar sonra erkek bir bilim insanı aynı sonucu bulduğunda, alkışları o aldı. Payne sessizce gökyüzüne baktı: Yıldızlar biliyor.Diye söylendi.

Chien-Shiung Wu (1912–1997) : Eşlem korunumu yasasını çürüten deneyleri yaptı. Ama Nobel’i erkek meslektaşları aldı. Wu, “Doğa kadın mı erkek mi bilmez; yalnızca gerçeği bilir,” demişti.

Henrietta Leavitt (1868–1921) : Yıldız parlaklığı ile uzaklığı arasındaki ilişkiyi buldu. Evrenin ölçüsünü tanımladı; ama adı unutuldu. Bugün her galaksi haritasında O'nun izi vardır.

Rosalind Franklin (1920–1958) : DNA’nın çift sarmal yapısını görüntüledi. Watson ve Crick Nobel aldı; Rosalind Franklin  laboratuvarda öldü. Bilim onun fotoğrafıyla evrimin sırrını çözdü.

Jocelyn Bell Burnell (1943– ) : Pulsarları keşfetti; Nobel hocasına verildi. “Kadın olmak bazen en parlak yıldız olsan da görünmez olmaktır,” dedi.

Vera Rubin (1928–2016) : Galaksilerin hareketini inceledi; görünmeyen bir madde olduğunu buldu. Karanlık madde... Erkekler inanmadı, Nobel’i beklerken öldü. Ama evrenin %85’i hâlâ onun ispatıyla ölçülüyor.

Mileva Marić & Hedy Lamarr :  Einstein’ın eşi değil, fikir ortağıydı Mileva. Hedy Lamarr, modern kablosuz iletişimin temelini attı. Ama biri “karısı”, diğeri “film yıldızı” olarak anıldı. Kadın olmak, bilimin en parlak zekâsı olsan da gölgede kalmaktı.

Katherine Johnson (1918–2020) : NASA’nın ilk siyah kadın matematikçilerindendi. John Glenn’in yörüngesini, Apollo 11’in iniş rotasını o hesapladı. Ama yıllarca kimse adını bilmedi. “Hidden Figures” filmiyle dünya nihayet onu tanıdı.

Cumhuriyet’in Işığında Türk Bilim Kadınları

Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne, bilimin kalbinde Türk kadınlarının da sesi var:

Remziye Hisar (1902–1992) : Türkiye’nin ilk kadın kimyacısı. Paris Sorbonne’da eğitim aldı, Cumhuriyet laboratuvarlarını kurdu. “Bilim, milletin onurudur,” diyerek genç kadınlara yol açtı.

Sabiha Gökçen (1913–2001) : Dünyanın ilk kadın savaş pilotu. Ama onun gökyüzündeki uçuşu yalnız cesaret değil, aklın zaferiydi. Uçmak, onun için sadece bir görev değil, kadının sınır tanımadığının kanıtıydı.

Feryal Özel (1975– ) : Astrofizik profesörü, kara deliklerin fotoğrafını çeken ekipte yer aldı. Evrenin karanlığına ışık tuttu. “Evrende yalnız değiliz,” diyen bilimin kadın sesiydi.

Canan Dağdeviren (1985– ) : MIT’de geliştirdiği giyilebilir kalp sensörleriyle insan vücudunun elektriğini bilime dönüştürdü. Bilim ile sanatı, teknoloji ile kalbi birleştirdi. “Atatürk’ün kızıyım” diyerek laboratuvarını Cumhuriyet’in mirasıyla aydınlattı.

Aslıhan Tolun (1959– ) : Genetik biliminin Türkiye’deki öncülerinden biridir. Kalıtsal hastalıkların kökenini araştırarak biyolojiyi insan hikâyelerine dönüştürdü.

Emel Tüfekçi & Şenel Tüzel : Mühendisliğin erkek egemen dünyasında bilimin kadın yüzünü temsil ettiler. Üretimin, teknolojinin ve bilimin cinsiyetsiz olduğunu kanıtladılar.

Ve Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan (1971– ) : Doğanın kimyasına bilimin dilini kattı. Farmasötik kimya alanında, Anadolu bitkilerinden ilaç ham maddeleri geliştirerek dünya çapında tanındı. Yüzlerce öğrenci yetiştirdi, sayısız bilimsel çalışması yayınlandı. Ama en çok şu sözüyle hatırlanır: Doğa, insanın en eski laboratuvarıdır.”

Son Söz

Hypatia’dan Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan’a, Ada Lovelace’tan Canan Dağdeviren’e uzanan bu zincir yalnızca akılla değil; sabırla, inatla ve adaletle örülmüştür. Kadınlar, yüzyıllardır laboratuvarların ışığında yalnız bilimi değil, insanlığın vicdanını da yeniden inşa ediyorlar. Onları unutmayalım, unutturmayalım!

Unutmayalım! “Bilim, cesur kalplerin işidir. O kalplerin çoğu da, kadın bedeninde atıyor.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

 

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)