HABERLER

G[A]
12 Ekim 2025 00:00 | Son Güncelleme: 13 Ekim 2025 01:31

Makamın Gölgesi, Tevazunun Işığı: Asalet Tahtta Değil, Gönüldedir

İnsanoğlu, tarih boyunca makamın cazibesine, servetin ihtişamına ve gücün sarhoş edici iktidarına kapılmıştır. Ancak bu yolun sonunda çoğu kez kendini unutan, köklerinden kopan, asli kimliğini gölgeleyen bir insan profili ortaya çıkar. Oysa insanı yücelten şey, sahip oldukları değil; onları taşıma biçimidir. Unutulmamalıdır ki, tevazu ve şükran, insanı insan kılan en büyük erdemlerdir.

Kimi zaman kıskançlık ve haset, insan ruhunu kemiren görünmez bir kurt gibidir. Başkasının mutluluğunu çekememek, elindekini küçümsemek, sürekli daha fazlasına göz dikmek… Bunlar, insanı hem Allah katında hem de toplum nezdinde değer yitimine sürükler. Çünkü haset, bir başkasına değil, aslında insanın kendi gönül huzuruna vurulan prangadır.

Gerçek asaletin makamdan, unvandan ya da servetten gelmediğini bilmek gerekir. Tarih bize şunu öğretir: Koltuğun büyüklüğü değil, o koltuğa oturanın gönül genişliği kalıcıdır. İnsanı unutulmaz kılan, arkasında bıraktığı iyilik, adalet ve samimiyettir. Zira mal da mülk de makam da fanidir; baki olan sadece güzel ahlaktır.

Şunu unutmamak gerekir ki, güç ve nimetler insana bir ödül olarak değil, bir imtihan olarak verilir. Rabbimizin insana sunduğu her imkân, aslında onun ne kadar sabırlı, ne kadar adaletli ve ne kadar şükür sahibi olduğunu sınar. Güç, insanı kibre götürdüğünde zehire; adaleti beslediğinde ise şifaya dönüşür.

Bütün bu hakikatlerin özünde tevazu yatar. Tevazu, insana hem Allah katında en yüce değeri kazandırır hem de toplum içinde gönülleri fetheder. Başını eğmek küçülmek değildir; aksine insanın kendi özüne, kendi köklerine sadık kalmasının işaretidir. Asıl hazine, gösterişli saraylarda değil, tevazu ile yoğrulmuş kalplerdedir.

Asıl büyüklük, yükselince eğilmeyi; güçlenince şükretmeyi; nimetlere kavuşunca paylaşmayı bilmektir. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Alçak gönüllü ol; çünkü alçak gönüllülük, gerçek büyüklüğün ta kendisidir.” Bu anlayış, insanı hem kendi özüne sadık kılar hem de topluma huzur ve güven bahşeder.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, insana verilen nimetlerin mahiyetini şöyle açıklar: “Bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihandır. Allah katında ise en büyük mükâfat vardır.” (Teğâbün, 15). Yani servet, makam ve güç birer ödül değil, imtihan vesilesidir. Bu imtihanı kazanan, nimetin şükrünü bilen ve onu adaletle kullanan kimsedir.

Kıskançlık ve haset ise bu imtihanın en tehlikeli tuzaklarıdır. Hz. Peygamber (sav), “Hasetten sakının; çünkü ateş odunu yer bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44) buyurarak bizleri uyarmıştır. Haset, başkasının nimetine göz dikmekle kalmaz, insanın kendi gönül huzurunu da yok eder. Bir bakıma haset, insanın hem dünyasını hem de ahiretini kemiren görünmez bir zehirdir.

Gerçek asaletin, koltuğun büyüklüğüyle değil, o koltuğa oturanın gönül genişliğiyle ölçüldüğü gerçeği, tarih boyunca tekrar tekrar görülmüştür. Yunus Emre, bu hakikati şu dizelerle dile getirir:

Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.

Bu dizeler, dünyalıkların geçiciliğini; baki olanın ise insanın gönül zenginliği ve güzel ahlakı olduğunu açıkça ortaya koyar.

Nimetlerin ve gücün imtihanını unutan nice kavim ve hükümdar tarih sahnesinden silinmiştir. Rabbimiz, “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.(İsrâ, 37) buyurarak, kibre kapılan insana hakikati hatırlatır. Tevazu, işte bu yüzden en büyük erdemdir.

Gücü adalet için kullanan kişi, hem insanlık tarihinde hem de Allah katında makbul ve silinmez bir iz bırakır. Oysa makamını kibirle taşıyan kişi, gölgesinin ardından kaybolup gider. Bugünün dünyasında ise güç ve makam hırsı ile birbirini ezen, kıskançlık girdabında boğulan insanlar çoğalmaktadır. Oysa ihtiyaç duyduğumuz şey, tevazu ve şükranla yaşayan, köklerini unutmayan, geçmişinden aldığı dersle geleceğe yürüyen insanlardır.

Unutmayalım ki, insanın gerçek büyüklüğü, diz çökmeden yükselmesinde değil; yükselse dahi eğilmeyi, alçak gönüllülüğü unutmamasındadır.

İşte bu yüzden, insanın en büyük sınavı yine insanın kendisidir: Kim olduğumuzu unutmamak, nereden geldiğimizi hatırlamak ve sahip olduklarımızın bir emanet olduğunu bilmek… Gerçek asalet işte burada saklıdır.

Sonuç olarak; tevazu, hem dünyada huzurun hem de ahirette kurtuluşun anahtarıdır. Güç, servet ve makam insana verilmiş bir emanet, bir imtihandır. O emaneti tevazu, şükran ve öz farkındalıkla taşıyan insan, gerçek asaletin sessiz çığlığını her daim duyacaktır.

Saygılarımla

Prof. Dr. Ayhan ERDEM – Köşe Yazarı
aerdem@gazeteankara.com.tr
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı

Prof. Dr. Ayhan ERDEM

Prof. Dr. Ayhan ERDEM

Gazete Ankara Dijital Haber Portalı EĞİTİM

YORUM YAP

Yorumu Gönder

YORUMLAR (0)