Türkiye’de Halkbiliminin Kurumsallaşması: Geçmişten Geleceğe Stratejik Bir Analiz
Halkbilimi (Folklor) ya da Halk Kültürü, bir toplumun maddi ve manevi kültür ürünlerini inceleyen, toplumsal belleği kayıt altına alan ve kimlik inşasında temel rol oynayan bir disiplindir. Türkiye’de 19. yüzyılın sonlarında "Halkiyat" adıyla tartışılmaya başlanan bu alan, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ulus-devlet inşasının merkezine yerleşmiştir. Ancak günümüzde bu disiplin, bilimsel bir araştırma alanından ziyade, bürokratik bir yapıya hapsolmuş durumdadır.
Tarihsel Gelişim ve Kırılma Noktaları
Erken Dönem ve Derleme Çalışmaları (1920-1950)
1920’li yılların sonunda başlayan halkbilimi çalışmaları, daha çok "milli musiki" oluşturma çabasıyla türkü derlemelerine odaklanmıştır. Bu dönemde kurulan Halkevleri (1932), folklorun geniş kitlelere yayılmasında ve alan araştırmalarında öncü olmuştur. Ancak bu dönemde folklor, müstakil bir bilim dalından ziyade, ideolojik bir araç ve malzeme deposu olarak görülmüştür. Aynı zamanda bu yaklaşım toplumların kültürel miras ve zenginlikleri emperyal anlayışların ideolojik aracı olarak derinden ve gizli güç olarak da kullanılmaktadır. Bunun son örneklerini anlamak için yakınımızda olan bitene bakmakta fayda vardır.
Kurumsallaşma Adımı: Milli Folklor Enstitüsü (1966)
Türkiye’de halkbilimi adına en somut kurumsal adım, 1966 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulan Milli Folklor Enstitüsü'dür. Bu kurum:
· İlk defa bilimsel yöntemlerle derleme yapılmasına olanak sağlamıştır.
· Halk kültürüne ait devasa bir arşivin (ses kayıtları, fotoğraflar, objeler) temelini atmıştır.
· Uzman personelin istihdam edildiği bağımsız bir yapı vizyonu taşımıştır.
2. Mevcut Yapı ve İşlev Kaybı
Günümüzde bu yapı, Kültür ve Turizm Bakanlığı çatısı altında bir genel müdürlük birimine (Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü’nde Daire Başkanlığı seviyesine) dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm beraberinde şu sorunları getirmiştir:
1. Bürokratikleşme: Bilimsel araştırma önceliğinin yerini, bürokratik işlemler ve etkinlik yönetimi almıştır. Öncesinde Enstitü, Bağımsız Halk Kültürü Daire Başkanlığı, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü olarak doğrudan Bakanlığın ana birimi iken bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma Genel Müdürlüğünde düşük profilde bir daire başkanlığı olarak hizmet vermektedir.
2. Etkisizlik: Müstakil bir enstitü kimliğinin kaybı, halkbilimi araştırmacılarını "memur" statüsüne indirgemiş ve saha çalışmalarının akademik derinliğini zayıflatmıştır. Oysa ki Folklor Araştırmacılığı uzmanlık gerektiren bir alandır. Halk Kültürünün her bir alanında uzun yıllar bilgi birikimine ihtiyaç duyar. Disiplinin çok farklı bilim dalları ile olan yakın ilişkisi alanın ne kadar önemli olduğunu gösterir.
3. Küresel Trendlerin Gerisinde Kalma: Dünya genelinde folklor disiplini; toplumsal çatışma çözümleri, sürdürülebilir kalkınma ve kültürel miras yönetimi gibi alanlara veri sunarken, Türkiye'de statik bir "geçmişi koruma" anlayışına takılıp kalmıştır. Bu alanda dünya ölçeğinde toplumsal barışı sağlamada halk kültürünün etkisi çok büyüktür.
3. "Kültür Enfeksiyonu" ve Stratejik Önem
Ekonomik olarak yüksek enflasyonun geri dönüşü mümkün olsa da “kültür enfeksiyonu" (kültürel yabancılaşma ve kodların çözülmesi), bir toplumun bağışıklık sistemini çökertir. Kültürel kodların deforme olması, toplumsal aidiyetin ve ortak gelecek tasavvurunun kaybolmasına neden olur.
Halkbilimi, bu noktada sadece bir "arşiv" değil, modern hayatın karmaşık sorunlarına (göç, kentleşme çatışmaları, nesiller arası kopukluk) çözüm üretecek bir laboratuvar görevi görmelidir.
4. Çözüm Önerisi: Bağımsız Türkiye Halkbilimi Araştırma Enstitüsü
Türkiye’nin kültürel derinliğini yönetebilmek için şu adımlar atılmalıdır:
· Özerk Yapı: Siyasi ve bürokratik değişimlerden etkilenmeyen, doğrudan Cumhurbaşkanlığına veya ilgili bir üst kurula bağlı "Bağımsız Türk Halkbilimi Araştırma Enstitüsü" kurulmalıdır.
· Akademik Entegrasyon: Folklor araştırmacıları, sadece veri toplayan kişiler değil, bu veriyi analiz eden ve sosyal politikalara dönüştüren "bilimsel uzmanlar" olarak değerlendirilmelidir.
· Dijital Bellek ve İnovasyon: Arşivler dijitalleştirilmeli, halk kültürü verisi endüstriyel tasarımdan diplomasiye kadar geniş bir yelpazede kullanılmalıdır.
Sonuç
Bir ülkede enflasyon oranları yüksek olabilir. Alınan önlemlerle kontrol altında tutmak mümkündür. Ancak kültürel enflasyon yüksek ise bu alarm zillerinin çaldığının göstergesidir. Bugün kültür alanında yaşanan da tam budur. Türkiye’nin coğrafik stratejik konumu gereği konuyu öne alarak bir politika üretmesi veya ortaya koyması şarttır. Halkbilimi, Türkiye’nin "kaotik sorunlu yapılarının" anahtarıdır. Nostaljik bir uğraş olmaktan çıkarılıp bilimsel bir otorite haline getirilmesi, Türkiye'nin kendi kültürel kodlarını koruyarak modernleşmesini gelişmesini sağlayacak en güçlü kalkandır.
Kaynakça ve Dipnotlar
1. Boratav, P. N. (1973). 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı. Gerçek Yayınevi. (Halkbiliminin bilimsel temelleri ve metodolojisi üzerine temel kaynak).
2. Örnek, S. V. (1977). Türk Halkbilimi. İş Bankası Kültür Yayınları. (Kurumsallaşma sancıları ve disiplinin kapsamı üzerine analizler).
3. Ekici, M. (2010). Halkbilisi (Folklor) Derleme Yöntemleri. Geleneksel Yayıncılık. (Saha araştırmalarının bilimsel niteliği üzerine).
4. Çobanoğlu, Ö. (2002). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. Akçağ Yayınları. (Disiplinin dünya ve Türkiye ölçeğindeki gelişimi).
5. [1] 1966 yılında kurulan Milli Folklor Enstitüsü, bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü'nün temelini oluşturur; ancak idari yapı araştırmadan ziyade yönetim odaklıdır.
6. [2] Kültür enfeksiyonu terimi, sosyolojik literatürde kültürel yozlaşma ve kimlik kaybının bir toplumun genetik kodlarını bozmasını ifade eden metaforik bir yaklaşımdır.
Dr. Murat Karabulut – Köşe Yazarı
Gazete Ankara Dijital Haber Portalı
E-posta: mkarabulut@gazeteankara.com.tr
www.gazeteankara.com.tr
“Türkiye’nin kalbi Ankara’nın sesi”
YORUM YAP